Paris Moda Haftası’nda şu günlerde dünyaca ünlü moda evleri ‘memelere özgürlük’ manifestolu koleksiyonlar tanıtıyor. En köklü markalardan Yves Saint Laurent, tamamen transparan tasarımlardan oluşan bir defile yaptı.
Zaten Yves Saint Laurent, 1966’da da “Hiçbir şey çıplak bir vücuttan daha güzel değildir” diyerek podyuma transparan bir bluz çıkarıp toplumu şok etmişti. Chloe moda evi de bu hafta dantel tasarımlarını sütyensiz sergiledi.
İşçilikler, tasarımlar, kumaş kaliteleri dehşet verici ölçüde kusursuz. Üstelik uzun zamandır hasret kalınan feminen ve romantik elbiseler görmek iyi oldu. Bir cinsiyetsizlik akımıdır gidiyordu, malum. Gucci’nin, erkekleri kadın gibi giydiren ucube tasarımcısı Alessandro Michele’yi şutlamasından sonra sektör resmen rahat bir nefes aldı. Şimdi ‘hiper dişilik’ rüzgarı başladı
.
ÖZGÜRLÜKLE ALAKASI YOK
Ama aşırı şeffaflıkla birlikte… Peki bu çıplaklık, bu sütyensizlik akımı gerçekten kadınları özgürleştirmek, güçlendirmek midir? Hayır, bence sütyensiz gezmek cesur bir özgürlük ifadesi falan değildir. İlgi çekme yarışının olduğu bu ‘tıklanma’ çağında, sadece dikkat çekmenin, fark edilmenin başka bir yoludur. Teşhircilik, ‘medeniyet’in başından bu yana ‘satan’ bir yöntemdir çünkü. Ayrıca memeler cinselleştirilmiş uzuvlardır. Günlük hayatta mahrem yerleri sergilemek, kadın bedenini metalaştırmayı normalleştirmekten fazla bir şeye hizmet etmez. Elbette, sıradan insanlar tutup da bu markalardan alışveriş yapmıyor. Ama gündelik hayattaki normlar, onların sunduğu tasarımların uzantısı oluyor. Böyle bir zihin yapısının tohumlarını ekmeleri, rahatsız edici. Şartlar elverdiği ölçüde iyi giyinmek, özsaygının bir gereğidir ve gizem yaratmak da bunun bir parçasıdır...
Bir stil ikonu geçti iki asırdan...
Stil ikonu Iris Apfel, 102 yaşında öldü. Bir iç mimardı. Hayatı boyunca dünyanın dört bir yanına yaptığı seyahatlerden topladığı kıyafetleri ve kostüm takılarıyla davetlerde boy gösterdikçe etki alanı yaratmaya başladı.
Onun stili öyle ilgi çekti ki 84 yaşındayken Metropolitan Sanat Müzesi’ndeki Kostüm Enstitüsü, onun koleksiyonundan parçaların yer aldığı bir sergi düzenledi. 84’ünden sonra bir dünya yıldızına dönüştü. Markalar onunla işbirliği yapmak adına can attı. Gerçek bir ilham kaynağı olarak varlık gösterdi. Barbie bebeği bile yapıldı. Çünkü onun cazibesi kuşaklar ötesiydi. Bir ikonu ikon yapan şeyin ne olduğunu şöyle açıklamıştı...
MARKA KÖLELİĞİYLE STİL OLMAZ
“İnsanlar benden stilimi tanımlamamı istiyor. Ama stil, sizin değil, diğer insanların sizde gördükleriyle ilgilidir. Şıklık ve modasever olmak bambaşka iki şeydir. Modaya parayla sahip olabilirsiniz. Ama stil, DNA’nızda kodludur. Özgünlük ve cesaret ister. Bence insanların çok para harcaması, onların iyi giyimli ve zarif olacağı anlamına gelmiyor” demişti. Yani bir mağazaya girip istediğinizi alabilmenin stille, şıklıkla hiçbir alakası yok. Bugün, her an kaydırdığınız ekranlarda karşınıza çıkan ve asla yarışamayacağınızı düşündüğünüz o pahalı kıyafetlere, çantalara, ayakkabılara erişenler moralinizi bozmasın. Kendilerini tanımlamak için başka çareleri olmadığını bilin. Gerçek ilham kaynağı olmak, bir kıyafet, bir aksesuar gördüğünde “Aa, bu tam onun tarzı” dedirtebilmektir, zamandan ve kuşaktan bağımsız.
JAPON İŞİ
Instagram’ın yöneticisi Adam Mosseri’den öğrendim. Japonya’da gençlerin en az üç Instagram hesabı varmış. Bu bir standartmış. Biri ana hesabı, biri en yakın arkadaşlar için olan hesap, biri de tutkularına, hobilerine adadıkları bir hesap. İlgi alanına hitap eden birden fazla hesap sahibi olmak da sıradışı sayılmıyormuş. Bizde eğer iş amaçlı değilse birden fazla hesabın olması, ‘bir haltlar karıştırdığına’ yorulur kolayca. Oysa ben de ‘yakın arkadaşlar’a özel paylaşım özelliğini çok sık kullanan biriyim. Çünkü takipleştiğim insanların tamamına yakın hissetmiyorum. Üstelik bu yakınlıktan öte, güven ve güvenlik için de önemli. Tanıdığım çok kişi de benim gibi. ABD’deki üniversite öğrencileri arasında da Japonların yöntemi yaygınlaşmaya başlamış. Yakın arkadaşlara özel hesap özelliği kültürü normalleşerek yerleşir umarım.