Bugün yılda 27 milyar dolarlık spor ayakkabı satan Nike’ın 1980’lerde sektörün üçüncü markası olduğunu biliyor muydunuz? Adidas ve Converse ile rekabette geride kalan Nike, bugünkü liderliğini, oğlunun yeteneğinin farkında olan bir anneye borçlu. 1984’te henüz 21 yaşında olan Michael Jordan, spor ayakkabı satmak isteyen markaların kadrajında.
Ama çaylaklık döneminde olduğundan hiçbir markanın bir numarası değil. O sıralarda Nike pazarlama müdürü Sonny Vaccaro’nun elinde üç basketçiye dağıtabileceği 250 bin dolar var. Jordan’ı izlerken ondaki süper yeteneği fark eden Vaccaro, hemen menajerini arayıp bağlamak istiyor.
PROFESYONELLİKTEN UZAK KARAR
Ama menajerinin bile onun yeteneğinin farkında olmadığını anlıyor. Hiç profesyonel olmayan bir kararla, Jordan üzerinde etkili olduğunu öğrendiği annesi Deloris’i ziyaret ediyor. Diğer markaların üçüncü sıradaki gözdesi olan Jordan’ın bir numara olduğuna inanan annesi, Jordan’ı rakipsiz bulan Nike ile anlaşmasını sağlıyor. Hatta Jordan bir gün önce bu görüşmeye gitmek istemediğini söylese de annesi onu ikna ediyor. Nike, Jordan’a özel ‘Air Jordan’ modelini o zaman çıkarıyor. Air (hava) adı, Jordan’ın havaya ikonik zıplayışında yastık işlevi gören bir tabana sahip ayakkabı olmasından geliyor. Üç basketçiye ayrılan tüm bütçe Jordan’a yatırılıyor. Çok istediği spor kırmızı Mercedes de alınıyor. İlk yılında marka, tam 162 milyon dolar ciro yapıyor.
YILDA 400 MİLYON DOLAR
Satılması planlanan bir marka adeta küllerinden doğuyor. Jordan, yıllık satıştan yüzde 25 kâr alma şartıyla anlaştığı için dünyanın en çok kazanan basketbolcusu oluyor ve pazarda yepyeni bir sayfa açılıyor. Jordan, satıştan yılda 400 milyon dolar kazanıyor. Bugün, Air Jordan’lar açık artırmada milyon dolarlara kadar alıcı buluyor. Hikayeyi, Amazon Prime Türkiye yöneticisi Alptuğ Çopuroğlu’nun davetiyle izlediğim ‘Air’ filminde öğrendim. Oğlunun kıymetini bilen bir annenin, oğluna en az kendisi kadar inanan birinin daha olduğunu fark etmesi, spor tarihini işte böyle değiştiriyor. Anneler bilir çünkü!
TÜRKLER MET GALA’DAN NEDEN ETKİLENMİYOR?
Metropolitan Museum of Art tarafından Costume Institute yararına düzenlenen yardım gecesi MET Gala’da bu yıl yine ünlüler en sıradışı kostümü giymek için yarıştı. Cadılar Bayramı’nın temalı versiyonu da diyebiliriz. Tema, ölen efsanevi modacı Karl Lagerfeld’in stilini yorumlayan kostümler giymekti. Beni çocukluğumdan bu yana heyecanlandıran bu galanın bizim ülkede hak ettiği ilgiyi görmediğini düşünürdüm. Zamanla anladım.
ECDAD FARKI
Birçok kostümün değiştirildiği kına geceleri geleneğiyle büyüyenlerin, gelinden rol çalmak için girmeyeceği kılık olmayan görümcelere aşina olanların etkilenmemesinden doğal ne olabilir? İşin esprisi bir tarafa, Kalyon Kültür’de küratör Meyçem Ezengin ile gezdiğim Kuytu sergisi, moda kültürü açısından adeta bir hazine. Osmanlı kadınının giyim zevkini anlatan sergide karşılaştığım gelinlikler ve kıyafetlerin ihtişamına hayran kaldım. Günlük hayatı bile MET Gala havasında yaşamış bir ecdadın çocuğu olmanın ayrıcalığını hissettim.