Hindistan’da ‘toplu tecavüz’ durumu neredeyse ‘olağan’ hale geldi. Bu hafta da Hindistan’da yedi adamın gezgin bir İspanyol çifte saldırıp kadına tecavüz ettiklerini duymuş olabilirsiniz... Olay sonrası çift video yayınladı. Kadının kocası yüzündeki darp izlerini gösterdi. Dünyada bu olay neden ‘yeterince’ fırtına koparmadı, biliyor musunuz? Çünkü milyonlarca kişi, çiftin başına gelenlerden ‘tecavüzcülerden çok’ kocayı sorumlu buldu. Adamın yüzünde çok az morluk olması, karısını yeterince savunmadığına yoruldu. “Eğer 7 erkek birlikte olduğum herhangi bir kıza tecavüz etmeye kalkarsa, ölmüş ya da baygın olmam gerekir. Bir erkek olarak kız arkadaşını korumak için hiç düşünmeden ölmeye hazır olmalısın” yorumunda bulunan eski kafes dövüşçüsü Jake Shields’e milyonlarca kişi destek verdi. Kafes dövüşçülüğü günümüzde bir meslek. Ama Shields ve onu destekleyenler, her erkeğin doğuştan dövüşçü olması gerektiğini savunuyor. Bu arada kadının kocası, olanları oturup izlememişti tabii ki! Boğazına bıçak dayadıkları için karşı koyamamıştı.
‘OFİSLER ERKEKLİĞİ BOZDU’
Ama bu kez “Bir erkeğin görevlerinden biri de kadınını korumak ve güvenliğini sağlamaktır. Hindistan gibi bir ülkede ücra bir yere çadır kurup tehlikeye davetiye çıkarmamalıydı” diyenler, hatta “Hindistan’a hiç götürmemeliydi” diyenler oldu. Her durumda kabak adamın başına patladı yani. Aslında talihsiz bir kurban olan bu adam, bugünkü erkeklikle yüzleşmek adına bir sembole dönüştü... Tartışma daha sonra modern erkeklerin korkak tavuğa dönüşmelerine kaydı. Shields’i destekleyen biri “Ofis işleri ve rahat olmanın erkeklere yaptığı budur. Yüzyıllar boyunca erkekler hayatta kalmak için kas gücü ve beyinlerini kullanarak gerekli işleri yaptılar. Bugün klavye tuşlarına basmak ve restoranlarda içki içmek, yemek yemek birçok erkeği kadınsı ve işe yaramaz hale getirdi” dedi. Açıkçası çiftin başına gelenlerden bağımsız olarak bu tartışma beni çok etkiledi. Biz kadınlar fiziksel olarak kesinlikle her zaman daha savunmasızız ve rol dağılımında maskülen güce muhtacız. Tıpkı erkeklerin hayatlarında feminen güce ihtiyaç duydukları gibi. Ama maalesef bugünün aşırı kırılganlaştırılmış, beyin ve kas gücünü kullanmaktan imtina eden konfor bağımlısı erkekleri diye bir gerçek var. Bunun bedelini de yine biz kadınlar ödüyoruz... Ah Marcus Aurelius, ah…
PATLAMIŞ MISIR BEYİNLİYİZ
Bu tanım, Washington Üniversitesi’nden araştırmacı David Levy’a ait. Patlamış mısır beyni, dikkatimizin ve odaklanmamızın, mısır tanelerini patlatır gibi bir şeyden diğerine hızla atlama eğilimini ifade ediyor. Patlamış mısır beyinli olduğunuzu nasıl anlarsınız? Dijital medyanın hızından bunalmış hissediyorsanız ve kendinizi tek bir göreve veya düşünceye konsantre olmakta zorlanırken buluyorsanız, patlamış mısır beyinli olabilirsiniz... Araştırmaya göre küresel nüfusun yüzde 62.3’ü sosyal medyada. Günlük ortalama kullanım süresi, kişi başı 2 SAAT 23 DAKİKA. California Üniversitesi araştırmasına göre başka bir şeye geçmeden önce, herhangi bir ekranda ortalama dikkat süresi, 2004’te 2.5 dakika iken 2012’de 75 saniyeye, günümüzde ise 47 saniyeye düşmüş. Dijital çağda yaşıyoruz, sosyal medya karşıtlığı geri kafalılık olacaktır. Ancak sosyal medya okur-yazarlığı diye bir ders, müfredatlarda ihtiyaca dönüştü. Psikiyatrlar daha iyi bilecektir ama bu patlamış mısır beyinli olma durumu, bana iradesizlikle de paralel gibi geliyor. Neticede yetişkin insanların, sosyal medya kullanımını kontrol altında tutabiliyor olması gerek.
‘ÖTEKİ’ OYUNU ÜZERİNE...
Önceki hafta Emin Alper’in Dostoyevski’nin ‘Öteki’ adlı eserini uyarladığı tiyatro oyununa gittim. Oyun, “Bir gün karşınıza size tıpa tıp benzeyen birisi çıksa ne hissedersiniz?” sorusu üzerine kurgulanıyor. Size fiziksel olarak kusursuz bir biçimde benzeyen ama karakter olarak tam zıttınız; nefret ettiğiniz, tahammül edemediğiniz özellikleri olan fakat tam da bu özellikleri nedeniyle sizin hedeflerinize sizden çok daha kolay ulaşabilen; dolayısıyla içten içe de yerinde olmak isteyebileceğiniz birisi. Hem alter-egonuz hem düşmanınızla karşılaşmanın nasıl olacağını günümüz dilinden ve teknolojik dekorların olduğu modern bir sahnede yorumluyor. Bir dünya klasiğinin böyle ustaca güncellenmesi müthiş. Dostoyevski’nin bugün bile halen üzerine çalıştığımız alter egomuzla mücadeleyi 1846’da çözüp romana çevirmesi turbo müthiş!