Paris sokaklarının ikonik özelliklerinden biri de topuklu ayakkabıları içinde zarif bir şekilde salınan kadınlardır. Fransız kadınlar, kaldırımda topuklularla nasıl yüründüğünün kitabını doğuştan yazmışlardır. Feminen enerji dünyaya adeta o kaldırımlardaki topuk seslerinden yayılır.
İşte o tıkırtılar yerini kauçuk tabanların sessizliğine bırakmaya başladı. Bir zamanlar ‘Amerikan iğrençliği’ diye aşağıladıkları spor ve düz tabanlı ayakkabılar, birden Paris kafelerinde ve ofislerinde ‘havalı’ bulunur oldu.
Moda yazarları, Fransız kadınlara ‘les chunky boots’, yani postal giyme tavsiyeleri yazar oldu. Dahası bir ankette Fransız kadınların neredeyse yarısının topuklu ayakkabılarla nasıl yürüneceğini bilmediği ortaya çıkmış. Pandemide evden çalışma döneminden sonra topuklulara ilgi azalmış.
BU BİR YENİLGİDİR
Ayrıca kadın bedenini daha cezbedici gösterdiği için bir tür tepki doğmuş yeni nesil arasında. Ayrıca genç nesil, stilettoların kadın figürünü deforme etmesinden rahatsız oluyormuş. Son olarak Barbie filminde Barbie’nin topuklulardan kurtulup düz ayakkabıya geçmesi de tetikleyici olmuş. Bunlar işin kılıfı.
Topukluların gözden düşmesi, düşürülmesi, kadınlara karşı bir oyundur, bir darbedir bence. Kadınlığı, kadınsılığı vurgulamaya değer ne varsa çarpıtılmış bir feminizm paketiyle hedef haline geliyor ve bir tür ‘silikleştirilmiş’ kadın figürü yüceltiliyor. Erkekler arasında topuklu ayakkabıların artışı da hiç hoş bir tesadüf olmasa gerek. Eşofmandan ve spor giyimden nefret eden Karl Lagerfeld, mezarında ters dönüyordur... Fransız moda evi Chanel’i Chanel yapan usta modacı, “Eşofmanlar, yenilgidir. Hayatınızın kontrolünü kaybetmişsinizdir ve bu nedenle gidip eşofman almışsınızdır” diyerek spor giyime kalın bir sınır çekmişti. Topuklulardan vazgeçmek de böyle bir yenilgidir...
Reha Yavuzer ve Nur Bilen Yavuzer’in yeni şubesi, güzellik biyoteknolojisi üssü gibi.
BOĞAZ’DA TEKNOLOJİK GÜZELLİK ÜSSÜ
Dünyanın en yoğun seyahat rotalarından biri İstanbul. Kentimiz birçok uluslararası davete, kutlamaya da ev sahipliği yapıyor. Ayrıca sağlık turizmi için de en gözde merkezlerden biriyiz. Yorucu seyahat temposu olup yolu İstanbul’a düşenler, davet için, toplantı için veya turistik amaçlı gelenler, kaldıkları otelden ayrılmadan son teknoloji ürünü cihazlarla yorgunluk atabilecek. Prof. Dr. Reha Yavuzer, Rene Clinic Bosphorus’u Boğaz’daki en ünlü otellerden birinde açtı. Yavuzer, eşi ve ortağı Nur Bilen Yavuzer ile artık bu şubesinde hızlandırılmış bir ışıltı vadediyor. Beni en çok heyecanlandıran ‘Red Carpet Glow’ paketi oldu. Bu paket, cildi 90 dakikada kırmızı halı davetine hazırlıyor. Düğünler, gösterişli etkinlikler öncesinde cilt toparlanıp canlandırılıyor. İşte, ünlü ödül törenlerini İstanbul’a çekmek için çok etkili bir hizmetimiz daha var.
PRENSES KATE’İN SAĞLIK MAHREMİYETİ
İngiltere Kraliyeti’nin gelini Prenses Kate ameliyat olduktan sonra ortadan kaybolduğu için binbir türlü komplo teorisi ortaya atıldı. Yazılanları, söylenenleri dehşet içinde takip ettim. Elbette dünya kamuoyuna mal olmuş bir figürün merak edilmesi çok normal. Ama Kate bir ülke yönetmiyor. Yokluğundan mağdur olan bir halk da yok. Dolayısıyla açıklama borcu da yok. Ve Kate sadece iyileşince ortaya çıkacağını açıklamıştı. Her haliyle görünmesi gerektiğini, diğer hastalara moral için görünmesi gerektiğini söyleyenler var. Sağlık, bir insanın en mahrem alanıdır. Bu zamane toplumunun, bir insanın ‘en zayıf’ anlarını görmek için acımasızca yaptıkları bu baskı, bu zorbalık anlaşılır gibi değil. Konu Kate değil yani. Bu; postmodern insandaki her anı röntgenleme, dikizleme, ortak olma ve mahremiyeti harcama iştahının korkunçluğu... Soğuk alınca bile serumla poz verenler, hafif veya ciddi hastalıklarla mücadeleyi bir kahramanlığa dönüştürenler yüzünden sağlığın bile tüketilebilir bir içerik olduğuna dair bir inanç gelişti. Hayır, böyle bir kahramanlık yok.