Artık ekranınıza akan acı dolu bilgilere üzülemiyor veya hiçbir duygu üretemiyor, donuk donuk bakıyor, eylem geliştiremiyor olabilirsiniz. Yalnız değilsiniz. Bunun için suçlu da hissetmeyin. Hatta eğer böyle bir durumdaysanız iyi haber, bir kalbiniz ve ruhunuz var. Büyük oranda vicdan sahibisiniz. Zira bugünlerde ekranlarda sadece ‘acı pornosu’ var. Dünya modern zamanların belki de en sıkıntılı dönemini yaşıyor.
Ve vahşet tüm çıplaklığıyla naklen yayınlanıyor. Hepimiz en ufak bir işe yaradığımızı hissetmek istiyoruz. Ama bir taraftan da güç-otorite karşısında ağır bir yenilgi içindeyiz. Çünkü devletlerin Ukrayna-Rusya ve Hamas-İsrail savaşına karşı siyasi eylemsizliği sadece öfke yaratıyor. Birleşmiş Milletler neredeyse işlevini yitirdi. Gazze’de ateşkes için somut adım atamıyor. Hepimiz bir yandan hiçbir şey olmuyor gibi hayatımıza devam ediyoruz. Bu, katledilen masum canlara karşı kayıtsız olduğumuz anlamına mı geliyor?
ÇARESİZLİK KAYITSIZLIK GETİRİYOR
Ruhumuzu şeytana mı sattık? Yanıtı hayır. Eylemsizliğimiz, ilgisizliğimizden değil. Bu, ‘empati’nin sonuçlarından biri. Yani başkasının acısını hissedip ona ortak olamama, yardım edememeden kaynaklanan bir sıkıntı. Ancak örgütsel psikolog Adam Grant, “Empatinin bizi bu şekilde nasıl hareketsiz bırakabileceğini anlamak, başkalarına -ve kendimizeyardım etmek için kritik bir adımdır” diyor. Kendisinden alıntılayarak devam ediyorum: “İnsanlar yaptıkları hiçbir şeyin bir fark yaratmayacağı sonucuna vardıklarında kayıtsız kalmaya başlarlar. Empatik sıkıntı belirtileri ilk olarak sağlık hizmetlerinde, hastalarının acılarına karşı duyarsızlaşan hemşire ve doktorlarda teşhis edilmiştir. Araştırmacılar bunu ‘merhamet yorgunluğu’ olarak tanımlamıştır.” Nörobilimciler Olga Klimecki ve Tania Singer ise insanları tüketen şeyin yalnızca başkalarının acısına tanık olmak değil, aynı zamanda bu acıyı dindirmekten aciz hissetmek olduğunu savunuyor.
EMPATİ YERİNE ŞEFKAT
Sürekli acı çekilen zamanlarda, empati daha fazla sıkıntıya yol açıyor. Bunun yerine ihtiyacımız olan şey şefkat oluyor. Empati, başkalarının duygularını kendi duygularınız gibi benimsemekken (“Senin için üzülüyorum”), şefkat ise eyleminizi onların duygularına odaklamak anlamına geliyor (“Acı çektiğini görüyorum, kabul ediyorum ve senin için buradayım”). Psikolog Paul Bloom’a göre de “Empati önyargılıdır” ve genellikle kendi grubumuz için ayırdığımız bir şeydir. Grant, “Hayatınızdaki insanların sizin için önemli olan bir konuda ilgisiz göründüklerini fark ederseniz, kimin acısını taşıyor olabileceklerini düşünmeye değer. Daha fazlasını yapmalarını talep etmek yerine, onlara şefkat göstermenin zamanı gelmiş olabilir. Küçük bir nezaket jestiniz Orta Doğu’daki krizi sona erdirmeyecektir, ancak bir başkasına yardımcı olabilir. Ve bu size daha fazla yardım etme gücü verebilir” diyor. Sadece kendi hayatımızda bizden şefkat ihtiyacı olanlara ses verebilmek, tüm dünya için bir fark yaratabiliyor. Tıpkı hiçbir sesin uzayda kaybolmaması gibi, hiçbir şefkat izi kaybolmuyor. Çünkü insanın en temel ihtiyaçlarından biri olan ‘görülme’ ihtiyacını besliyor ve genetik mirasımıza işlenerek sonsuza dek insanlık yaralarına merhem olmaya devam ediyor.
VENÜS BURCU NE İŞE YARIYOR?
TikTok’tan öğrendim. Karolina Sucre’ın ‘astrolinnaaa’ sayfasından. Hepimizin aynı zamanda bir de Venüs burcu varmış. Venüs burcunu bilmek, nasıl giyinmen gerektiğine dair rehberlik ediyormuş. Örneğin Ariana Grande (Boğa Venüsü), Selena Gomez (Aslan Venüsü) gibi şarkıcılar, etkili bir stil için Venüs burcuna göre giyiniyormuş. Venüs burcum Koç çıktı. “Bu korkusuz bir tarzdır, başkalarının giymeyeceğini giymektir. Koç Venüsü bunu yapabilir çünkü bu tamamen cesur olmakla ve korkusuzlukla ve özür dilemeden kendileri olmakla ilgilidir” diyordu açıklamasında. Doğru. Ben kendimi stilimle ortaya koymayı hep sevdim. Stili insanın kimliğinin bir parçası olarak görüyorum. Demek göklerden gelen bir karar varmış.
Halk unutabilir ama dijital hafıza asla
The Sun gazetesi 2015’te “Önümüzdeki 10 yıl içinde robotlarla seks yapıyor olacağız” diye haber yapmış. 2024’e girince haberi arşivden çıkarıp “Bir yıl kaldı” diyerek paylaşanlar oldu. Benzer örnekler çok. Teknoloji söz konusu olunca öngörüde bulunurken çok dikkatli olmak gerek. Teknoloji üretmek kolay değil. Sürücüsüz otomobiller için bile daha 20 yıl var deniyor. Oysa 10 sene önceki öngörülere baksak bugün Jetgiller gibi yaşıyor olmamız gerekiyordu. Halklar ‘balık hafızalı’ olabilir ama dijital arşivin affı yok.