Yasakçı zihniyetin tehlikesini biliyorum. Herhangi bir şeyi yasaklamak onu anında daha cazip hale getirir üstelik. Yalnız bu kez tehlike yasağın kendisinden daha büyük görünüyor. Dünya gündemi taraması yaparken son aylarda karşılaştığım ‘OnlyFans sayesinde milyoner oldu’ gibi haberler bizim coğrafyamızdan da çıkmak üzere.
Genç kadınlar sosyal medyada son model iPhone telefonlarını paylaşıp “Teşekkürler OnlyFans” diyor. Bahsi geçen platform yetişkinlere özel içerik sitesi olarak tanımlanıyor. Özetle pornografik görüntüler satılıyor. Sorsanız bunun adı “Özgürlük”, bunun adı “Benim bedenim, benim kararım”. Çok normal bir şeymiş gibi de bedenlerini satmayı çocukların da görebildiği mecralardan övmeye başladılar.
LÜKS ÇANTA UĞRUNA!
Onlara tepki gösterenleri de ‘ahlakçılık’ yapmakla, ‘yobaz olmak’la suçluyorlar, ‘sistem kurbanı olduklarını’ söylüyorlar. Kabul. Buna karşı çıkarken düzenin çarpıklığını, eşitsizliğini inkar etmek zorunda değiliz zaten. “Vaktini, bilgini kurumsal şirkete satmaktan ne farkı var?, O da bedenini satmak” diyorlar. Hayır efendim, değil. Vaktini ve bilgini satmakla bedenini satmak aynı şey değil. Birkaç bin liralık çanta, telefon almak için “Her kadının bir ederi vardır” algısı yaratamaz, kadınlık onurunu ayaklar altına alamazsınız. Bu yaşananlar teknoloji eliyle 100 yıl geriye gitmek resmen. Kadın bedeni sömürüsünü güzelleyip çocuklara modern bir seçenek gibi sunan bu platform, insanlığın en dip yerlerinden biri.
Oyunculukta etnik köken diye bir kriter olmaz
ABD’li oyuncu James Franco, Küba’nın eski lideri Fidel Castro’yu canlandırmaya hazırlanıyor. ABD’li oyuncu John Leguizamo, “Franco ile bir sorunum yok ama Latin bile değil!” diyerek tepki gösterdi. Sözüm ona, Castro’yu bir Latin kökenlinin oynaması gerektiğini ima ediyor.
62 yaşındaki Leguizamo, bundan tam 29 yıl önce Super Mario filminde ‘Luigi’ karakterini canlandırmıştı. Yani bir İtalyanı! Yalnız, oyunculukta etnik köken gibi bir dayatma olamaz. Önemli olan oyunculuğun gücü, inandırıcılığıdır.
DJOKOVIC’İN SUÇU NEYDİ?
Bu hafta Avustralya ve Hindistan kadın kriket takımları karşı karşıya geldi. Maç İngiltere Birmingham’da yapıldı. Ancak sporda duyulmamış bir istisna ile oynandı bu maç. Sahaya COVID-19’lu bir oyuncu da çıktı! Avustralya’nın en önemli oyuncularından Tahlia McGrath’in pozitif olmasına rağmen oynamasına izin verildi. Sahada arkadaşlarından uzak durmaya çalıştı. Ama takım kazanınca arkadaşları onunla kucaklaştı. Avustralya’ya dünyadan tepki yağdı haliyle.
Çünkü Avustralya, bu yılın başında Sırp tenisçi Novak Djokovic’in ülkesindeki turnuvaya katılmasını aşı karşıtı olduğu gerekçesiyle engellemiş ve onu sınır dışı etmişti! Avustralya, kendi milli takım oyuncusuna ayrıcalık tanırken, korona riski taşımayan Djokovic’i ülkesine sokmamıştı. Avustralyalı yetkililer, maçın kendi sınırlarında değil de İngiltere’de düzenlenmesi bahanesine sığındı. Ama Hint oyuncular da riske atılmış olmadı mı? Avustralya’nın bu tutumuna en hafif tabiriyle iki yüzlülük denir.