Hayatı dev bir deneyim laboratuvarı gibi yaşıyoruz. Son zamanlarda ‘kendinin en iyisi olmaya çalışan insan’ imajı moda. Ama bu, bizim kendi arayışımız mı? Öğretilmiş bir arayış mı? Bana ikincisi daha yakın geliyor. Kapitalizmin yasaları, sürekli hareket halinde, sürekli bir ortak amaç peşinde olmamız gerektiğini söylüyor çünkü.
Eskiden sermaye sınıfları, sosyetikler, politikacılar gibi dış güçler insanları harekete geçiriyordu. Daha çok çalışma, daha çoğuna sahip olma ve daha fazlası için çabalamak için motive ediyorlardı. Bugünün farkı, bizim bunları kendi kendimize yapmaya başlamamız. Biz derken, normal halklar. Akan ekranlarda gördüğümüz ve özendiğimiz hayatlara benzemek için bir tür taklit hayatlar yaşıyoruz. Neden olabileceğimizin en iyisi için çalışıyoruz? Her şeyi maksimize etme zihniyetine hizmet ediyoruz? Sadece iyi olmak neden yetmiyor? Çünkü içinde olduğumuz toplumun anlamlı bir üyesi olarak kabul görmek istiyoruz.
SEÇENEKLER DENİZİ
Bugünün kültürel değerleri de bize bu zihniyetin anlamlı olduğunu söylüyor. Bugün satın aldığımız herhangi bir şey, kişiliğimiz hakkında birçok şey söylüyor. Bu bir elbise de olsa çamaşır deterjanı veya bir konser bileti de olsa. Çünkü eskiye göre çok fazla seçenek var. Eskiden sadece reyonda gördüğünü alabilmek mümkünken şimdi bu kadar seçenek arasında yaptığımız tercihin, kim olduğumuza dair bir ipucu taşımasını istiyoruz.
Bizi temsil eden bir şeyi arayınca da ‘en iyisini’ aramaya daha meyilli oluyoruz. Peki her kararımızda her şeyin ‘en iyisine’ mi ihtiyaç duyuyoruz? Psikologlara göre hayır. İnsan olarak ‘yeterince iyi’yle yetinme duygusuna sahibiz aslında. Bu duygudan uzaklaştıkça gerçeklikle bağlantımız da zayıflıyor ve hayatlarımızda ‘bize ait olmayan’ sorunlar baş göstermeye başlıyor. Böyle yazdığıma bakmayın. Ben de ‘kendinin en iyisi olma’ tarikatının tuzağına düşenlerdenim. Bugünlerde hayatta hangi alanlarda normal ve ortalama olmayı sorun etmeyeceğimi düşünüyorum. London School of Economics’te psikoloji profesörü olan ve ‘Mükemmellik Tuzağı’ kitabını yazan Thomas Curran, “Çoğumuz ortalamayız. Yaklaşık yüzde 70’imiz ortalamanın bir standart sapması içinde olacağız” diyor. ‘Çok da şey yapmamak lazım’ sözündeki felsefi derinliğin bilimsel açıklamasını yapıyor adeta...
BRAD PITT’İN GENÇLİK SIRRI
Venedik Film Festivali, izleyerek büyüdüğümüz yıldızların zamana karşı zaferlerinin çıkarması oldu resmen! Angelina Jolie, Cate Blanchett, Nicole Kidman, Amal Clooney ve Brad Pitt... Kadınların ‘büyücü’ olduğunu ve genç görünmek için sınır tanımaz bir iştahları olduğunu artık kabul ediyoruz bence. Onun için kadınların yaş almamasından çok Brad Pitt’in gençliği ilgi çekti. İki yıl önceki halinden daha dinç, daha genç ve enerjikti. Kendi oynadığı geriye doğru yaşlanan, yani gençleşen Benjamin Button karakterine dönüştü! 100 bin dolara askı yaptırarak yüzünü gerdirdiği iddia ediliyor. Ama bu iddia çok temelsiz. Pitt’in yüzündeki en önemli değişim alt çenesi ve yanakları. Zaten şişkin bir ifadesi var. Tom Cruise da geçen yıllarda böyle bir işlem yaptırmış ve yüzü oturana kadar şiş gezmişti. Göz çevresi ve alnı aynı. Yanaklarına yağ enjekte ettirerek yüzünü yukarı kaldırma efekti verdirdiği, cildini de sıkılaştırmak için ‘yaktırdığı’ söyleniyor. Yakma işlemi ateşle değil tabii. Kozmetik amaçlı. Önce parmakları ve göğsünde denenmiş ve başarılı olunca yüzüne uygulanmış. Kliniklerde ‘Brad Pitt estetiği furyası’ haberini almamız çok sürmez gibi. Yüzüyle bir ikona dönüşmüş ve markalaşmış olan dünya yıldızlarının ifadelerini korumak için en az riskli yolları seçmeleri, imaj yönetimi açısından önemli bir strateji. Günlük hayat için bana pek maskülen gelmiyor. Erkekçe, mertçe yaşlanmak daha güvenilir bir izlenim uyandırıyor.
Yeni vitrin: Buzdolabı
Fridgescaping akımını duydunuz mu? Buzdolabınızın içini resim çerçeveleri ve çiçeklerle süslemeye deniyor. ‘Buzdolabı peyzajı’ olarak Türkçeleştirebiliriz. Bu ara TikTok’ta buzdolabının içini evin vitrini gibi gösteren paylaşımlarda çılgınca bir artış var. Buzdolabı peyzajı yapmak kolay değil. İçinin müze vitrini gibi düzenlenmesi, renk koordinasyonu olması, gıdaların uygun olması gibi kriterleri var. E tabii. Öncülüğünü de Z kuşağı yapıyor. İnsanların gün içinde fiziksel ve duygusal ihtiyaç nedeniyle en çok kapağını açtığı yer buzdolabı. Bugün genç bir yetişkinin rahatlık, estetik, güzellik gibi iyi duygulara ihtiyacı o kadar kritik seviyelere düşmüş olacak ki buzdolabını açınca da ruhunu besleyecek bir manzaraya ihtiyaç duyuyor...