Geçen aylarda bir düğün için İtalya’daydım. Tarihi yapıların anlamına uygun kullanılmaya devam ettiği, yüzlerce yıl geçse bile kültüründen taviz vermemenin ne kadar görkemli olduğunu hatırlatan Floransa ve Roma’dan büyülendim. Sergilerin, adına modern denen ama bana yavan gelen ucube betonarme binalar yerine içi dışı ayrı dokunmuş mimari eserlerin içinde sunulduğu galerilerde saatlerimi, günlerimi geçirdim. Tarihi bir cennet olan ülkemizde, bu konuda toplumsal farkındalık yaratmaya çalışan Kalyon Kültür’ün varlığı çok değerli. Tarihe, kültüre, şehre vefa konusuna yatırım yapan kurum, Nişantaşı Taş Konak’ı tam olarak bu amaçla kullanıyor. Konak, ‘Kimseye Etmem Şikayet’ şiiriyle hatırladığımız şair İhsan Raif’in büyüdüğü ev. Halkla ilişkiler duayeni Betül Mardin de bu konakta bir süre yaşamış. Müzik yapımcısı kardeşi Arif Mardin de burada doğmuş. Arif Mardin’in anısı, konakta caz müzik dinletileri yapılarak sürdürülüyor.
SANATSAL MİRASI DEVRALIP YAŞATMAK
19’uncu yüzyılda İstanbul siluetine eklenen bir konağın sanatsal mirasını devralmak ve geleceğe taşınması beni heyecanlandırıyor. Konakla ilk kez martta ‘Kuytu’ sergisinin açılışında tanışmıştım. Bu sergiden 4 Mayıs’taki köşemde MET Gala karşılaştırmasıyla bahsetmiştim. Bu hafta da ‘Yeni Bir Dünyayı Hayal Edenler’ sergisi için konaktaydım. ‘İyilik İçin Sanat Derneği’ iş birliğiyle hayata geçirilen ve Kalyon Kültür Sanat Yönetmeni Aslı Bora’nın küratörlüğünü yaptığı sergide 23 sanatçının 47 eseri var. Sergi, iklim değişikliğinden çevre sorunlarına, depremden salgın hastalıklara toplumda büyük yıkıma neden olan unsurların kişisel belleklerde yarattığı izdüşümlere odaklanıyor.
KURUMSAL KİMLİĞE EKLENMELİ
Kalyon Holding Sosyal ve Kültürel İşler Komitesi Başkanı Reyhan Kalyoncu, “Geçmişe vefa geleceğe değer” misyonu ile üç yılı geride bıraktıklarını anlattı. Sanatın insanlar arasında köprüler kurduğuna ve toplumları dönüştürücü gücüne inanan Kalyoncu, daha iyi bir dünya hayaline destek olmayı sosyal sorumluluk olarak görüyor. Herkes için sanatın ulaşılabilir olması gerektiğine inanıyor. Serginin ücretsiz olduğunu belirteyim. Geçmişine vefalı ve aynı zamanda güçlü modern bir kadın olan Reyhan Hanım, genç kadınlar için zarif bir rol model adeta. Kendilerinin davetiyle sergi sonrası konağın üst katında sanat, siyaset, medya, iş dünyasından kıymetli dostlarını bir araya getirdiği bir sohbette buluştuk. Her biri kendi alanlarında ‘sürdürülebilirlik’ üzerine çalışan kadınların birbirini desteklediği, güçlü bağlantılar kuruldu. Günümüz dünyasının en önemli kavramı olan ‘sürdürülebilirlik’ sadece tüketimi kapsamıyor. Aynı zamanda tarihini ve değerlerini de koruyup bugünün dünyasında var etmeye devam edebilmek, kimliğine vefa göstermek demek. Bu da tıpkı bu örnekte olduğu gibi kurumların kültürel kimliklerine ‘sürdürülebilirlik’i eklemesiyle mümkün.
AVOKADO GİBİ ‘İNSAN’ OLMAK
Geçen hafta 17 Temmuz’da ‘Dünya Emoji Günü’ kutlandı. O gün sayfama ilan gelince haberini de yapamadım. Emojilerin kültürlere göre gösterdiği farklılıkla ilgili bir araştırma raporu ilgi çekiciydi. Avokado emojisinin ‘iyi insan’ anlamında kullanıldığını öğrendim. Batı kültürlerinde avokado, sağlıklı ve anlamlı bir hayat yaşayan, ilişkilerinde ‘iyi’ olan tarafı temsil eden insanlar için kullanılıyormuş. ‘Temel insan’ kavramının emoji alfabesindeki karşılığıymış. Avokadonun yetişmesi çok zor ama kullanımı çok kolay, sayısız lezzete eşlik edebiliyor, tadı yok ama tat veriyor. Tanıdık geldi mi?