Kadın medyasını takip eden kadınların yüzde 79’u kadınlara özel içeriklerden ilham almak istiyor. Ama sadece yüzde 26’sı kadın medyasından ilham alıyor. Yüzde 80’i ilham almak için fiziksel temas ve bağlantının önemli olduğunu söylüyor. Kadınlara özel lüks içerikleri takip edenlerin yüzde 66’sı, medyada kadınlara karşı ayrımcılık yapıldığını düşünüyor.
Bu araştırma, medyada kadın temsilinin önemini anlamak için Hurs dergisi tarafından yapılmış. Medya içeriğinin kadınların beklentilerini karşılamaması, sorunlu bir durum. Demek ki halen gerçeklikten uzak beklentilerin kadınları istedikleri gibi olmaktan alıkoyduğu bir Barbie çağında yaşıyoruz. Medya, tarihin tüm zamanlarında olduğu gibi bugün de toplumsal algıları şekillendiren en önemli güçlerden biri. Bu güç, toplumsal reflekslerimizi, yaklaşımlarımızı etkiliyor ve sistemsel eşitsizlikleri ‘sürdürülebilir’ kılıyor. Sistem de kadınlardan ‘Barbie’ gibi olmalarını bekliyor. Ne kadar ‘herkes kendi şeklinde güzeldir’ olumlaması yapılsa da bu yaklaşım çalışmıyor. Bu konuyu birkaç açıdan düşünmemizde fayda görüyorum.
ONAY EKSİKLİĞİNİN SONUCU
Kadınların görülmeye, onaylanmaya ihtiyacı var. Çocukluk yıllarında bu ihtiyacı giderilmeyen kadınlar yetişkinlikte tek çarenin ‘Barbie’ gibi görünmek olduğuna inanıyor. Çünkü toplum o şekli ‘banko’ onaylıyor. Genç kızlar ve kadınlar, medyada kendi yansımalarını gördüklerinde ilham alıyor ve hayallerinin geçerliliğine inanıyorlar. Yani ‘Barbie’ye benzemeyenler, hayallerinden de neredeyse vazgeçebiliyor veya ‘erkekleşiyor’! Peki bu kadar kadın hareketine rağmen baskı ve güzellik kültürü kodları neden değişmiyor? Değişmesi de gerekiyor mu?
ÖZGÜVEN VE ÖZSAYGI İÇİN
Her kadının kendisinin en ‘Barbie’ versiyonu olmaya çalışması bence kötü bir şey değil. Çünkü özünde her kadın ‘güzel’ olmak, ‘beğenilmek’ ister. Kadınlara ‘Her halinizde güzelsiniz’ mesajı ise hiç sağlıklı değil. Obezitenin, sağlıksızlığın, sporsuz, hareketsiz hayatın, bakımsızlığın yüceltilmesi kabul edilebilir gibi değil. Asıl kadın olmanın ruhuna aykırı, gerçekçi olmayan beklentiler bunlar. Kadınların ‘otantik’, ‘özgün’ hissetmesi için özgüvenli olması, özsaygılarını kazanmış olmaları gerekiyor. Bunun yolu da özgüvenini kırık hissettiği yerleri tamir etmesinden geçiyor. Elbette herkes Victoria’s Secret modelleri ölçülerine sahip olmak zorunda değil. Ama sisteme kafa tutmak için kadınlıktan vazgeçmek zorunda hiç değil! Bu farkındalık, yüksek oranda ‘derinlik’ istiyor. Kadınlara ikilem yaşatan bu sağlıksız mesajlar doğru kurgulanırsa, kadınlara ‘kendin gibi olmanın başkasına benzemek değil, kendinin en iyi haline gelmek olduğu’ mesajı doğru verilirse, beklentiler konusunda hayal kırıklıklarını önlemek mümkün olur.
BİHTER FİLMİ HAKKINDA
* (İpucu içerir)
Halit Ziya Uşaklıgil’in edebiyatımıza kazandırdığı en ikonik eserlerinden ‘Aşkı Memnu’, daha önce çok kez dizi, film olarak uyarlandı. En son KANAL D’deki modern yorumu olan efsanevi diziyle ölümsüzleşti. Oyuncular uluslararası yıldıza dönüştü. Bu kez hikaye, ana karakter ‘Bihter’ özelinde Amazon Prime için filme uyarlandı. Bu film, hikayenin uluslararası görünürlük kazanması açısından önemli. Dijital platform yapımı olması sayesinde dünyanın her yerinden izleyicilerin ekranına düşebiliyor. Tartışma yaratan filmle ilgili notlarım şöyle: . Bu hikaye kazandırıyor. Hem oyunculara hem ekibine hem ülkemize. Böylesine kazandıran bir hikayenin yeni nesil oyunculara da dünyanın kapılarını aralama potansiyeli taşıdığını görmek gerekiyor. .
Hikaye, dönemin ve kitabın diline uygun şekilde senaryolaştırılmış. Rahatsız edici bazı konuşmalar, bundan kaynaklanıyor. . Hikaye, kadın karakter açısından işleniyor. Sonu sürpriz değil. Bihter karakterinin işlenişi açısından tutarlı. Çünkü Bihter, hayat dolu, eğlence düşkünü bir kadın olarak tasvir ediliyor. Asıl sonunda ölseydi sürpriz olurdu. . O dönemin şartlarında Bihter gibi ‘çaresiz’ ve ‘yalnız’ bir kadının kahramanlığa soyunması maalesef gerçekçi değil. Yani film, modern bir uyarlama olsaydı, kurgu daha ikna edici olurdu. Çünkü Bihter, cesaretsizliği yüzünden intihar etmiş değildi. Zira Bihter’in sıkışmışlığı oturduğu ‘yalıyla’ sınırlı değildi...