007 James Bond serisinin son ajanı Daniel Craig, servetini iki kızına bırakmayacağını söylüyor. Craig’in serveti 160 milyon dolar. “Zengin ölmek, başarısız olduğunuz anlamına gelir. Ölmeden önce tüm paranızdan kurtulmalısınız” diyor. Kendisi denizci bir babanın oğlu. Çok çalışarak milyoner olan şanslı kişilerden. Craig, iki yaşındaki kızı Fiona ve 20’lerindeki kızı Ella’ya muhteşem bir hayat sunuyor.
Çocukken yaşadığı eksikliklerin hiçbirini çocuklarına yaşatmıyor. Ama Craig, çocuklarının kendi kazandığı paraya güvenmesine karşı. Über milyarder Bill Gates de aynısını söylemişti. Craig ve Gates gibi isimler “Annem babam ölse de rahatça milyonlarını yesem” hayali kuran çocuklar yetiştirmediklerini ilan ediyor. Çocuklarının bugün ve gelecekteki itibarını da güvenceye alıyorlar. Çünkü çocuklara iyi bir hayat vermek başka, ‘mirasyedi’ dedirtmek başka.
KURBAN KÜLTÜRÜ KENDİ FIRSATÇILARINI DOĞURDU
Spencer Elden’ın Nirvana’ya dava açması, dünyada son günlerin en çok konuşulan olaylarındandı. Elden, Nirvana’nın 1991 albümü ‘Nevermind’ın kapağında olan kendisine ait çıplak bebeklik fotoğrafının ‘çocuk pornografisi’ olduğunu söylüyor. 30 yaşına kadar bu albüm kapağının avantajlarını yaşamış birinin fikri ne oldu da değişti? Kendisi de birkaç kez aynı pozu ‘yetişkin’ yaşlarında tekrarladı. Bu fotoğrafın Elden’ı suistimal etmesi için duygusal olarak kalıcı bir hasara yol açmış olması, normal gelişimini ve eğitim süreçlerini engellemiş olması gerekiyor. Oysa böyle olmadı. Elden, daha çok, hukuk sistemindeki boşlukları fırsat bilip günümüz duyarlılık kültürünün rüzgarına kapılmış görünüyor. Bu dava bana bugünün dünyasındaki hak edilmemiş zenginliklere duyulan açlığın, kronik kurban sendromu ve onu besleyen yaratıcı avukatlık şovunun temsili gibi geliyor.
BEDEN OLUMLAMA İKİ YÜZLÜLÜĞÜ
Z kuşağı ile birlikte dünyanın toplumsal duyarlılık dönüşümü geçirdiği gerçek. Ama bazı kavramların altı doldurulamayınca konu toplumsal kaosa dönüşüyor. Beden olumlama da bunlardan biri. ‘Bedenini her haliyle kabullenmek’ gibi çok masum bir temele dayanan bu yaklaşımı yine en az konuşması gerekenler sahiplendi. Yani modern toplumun dayattığı güzellik ölçülerine sahip olanlar... En çok onlar konuştu, en çok onlar bedenlerini örnek olarak paylaştı. “Bakın karın kaslarım var ama benim de oturunca göbeğim katlanıyor, bakın benim de sivilcem çıkıyor ehehe” seviyesine kadar düştüler. Ölçüleri nedeniyle gerçekten dışlanmış hissedenler ise ne zaman beden olumlamaya kalksa ‘Sağlıksızlığı özendirmeyin’, ‘Obezite normal değildir’ gibi anlamsız tepkilerle karşılaştılar. Belki de böyle bir olumlamaya kimsenin ihtiyacı yoktu. Belki de ötekileştirmek ‘beden olumlama’ dediğimiz anda başlıyordur. Size göre dünyanın en güzel şarkısını söyleyen, en lezzetli yemeğini yapan, en etkili romanını yazan, en güzel filmini çeken birinin bedenini olumlama gereği duyuyor musunuz? Ya da her ihtiyacınızda kah telefonun ucunda kah yanınızda olacağından emin olduğunuz, sizi her kusurunuzla kabul eden insanların bedenlerini?