Oscar kazanan iki aktörün konuşmaları ve kırmızı halı halleri dikkatimi çekti. İlk kez aday gösterildiği Oscar’da En İyi Aktör ödülünü kazanan İrlandalı Cillian Murphy, törene karısı Yvonne McGuinness ve iki oğluyla gelmişti.
Karısı, aktörden dört yaş büyük. Günümüz güzellik kalıplarının dışında bir kadın. Ama inanılmaz karizmatik ve etkileyici buldum. Ödülü kazanınca ilk iş karısıyla ateşli bir şekilde öpüştü. Sahnede de ona ve çocuklarına teşekkür etti. Karısından “Hayat ve sanat ortağım” diye bahsetti dünyanın huzurunda...
En İyi Yardımcı Aktör ödülü kazanan Robert Downey Jr. da kırmızı halıda karısı Susan Downey’i bol bol öptü. Hayranlığını gösterdi. Sahnede de “Veteriner hekimime, yani eşim Susan Downey’e de teşekkür ederim. Beni hırlayan, kurtarılacak bir hayvan olarak buldu ve severek hayata döndürdü” dedi. Murphy 20, Downey Jr. da 18 yıldır evli. Evliliklerini iyi yöneten, hanımlarını yücelten erkeklerin başaramayacağı şey yok!
SESSİZ LÜKSÜN GERÇEK YÜZÜ: SESSİZ KÖLELİK
İstanbul’da 45 bin dolara, o günün kuruyla 1.3 milyon TL’lik etiket fiyatıyla satılan kabanı duyanlarınız olmuştur. Cumhuriyet yazarı Faik Erdemli, ocak ayında yazmıştı. Bu kaban, Vikunya yününden üretiliyor. Üzerinde de hiçbir etiket yok. Sadece bu modeli bilen ultra zenginler ve benim gibi ‘fashionista’lar fark edebiliyor.
Etiketsiz gösterişe, “sessiz lüks” deniyor. Nedenini daha önce yazmıştım... Her geçen gün artan gelir uçurumu nedeniyle fakirler zenginlere saldırmasın diye lüks modada artık logosuzluk hakim. Bu kaban da şu an dünyada sadece en elit yüzde 2’lik bir kesimin ulaşabildiği bir markaya ait. O marka, aynı zamanda dünyanın en zengini olan Bernard Arnault tarafından yönetilen LVMH grup bünyesinde. Ama bu markanın ürettiği vikunya malzemeli tasarımlar için Peru’daki işgücünün sömürüldüğü ortaya çıktı...
HALK SEFALET İÇİNDE
Servet düşmanlığı, en sevmediğim tavır. İyi yaşayan insanlar, alt tabakaları da üste çeker, üste geçmek için bir rüzgar yaratır. Bu nedenle paranın en iyi ürünlere harcanmasını destekliyorum. Ama günümüzde, artık bir kahveyi bile üretim şekline göre seçen Z kuşağı gerçeği varken, bu çağdışı yolları kullananların gizli kalması mümkün değil. Vikunya, Peru And Dağları’nın yüksek rakımlı otlaklarındaki yabani sürülerden yüzyıllardır aynı şekilde kırkılan alpakaların küçük bir akrabası. 60’lı yıllarda neredeyse soyları tükenmek üzereyken yapılan anlaşmalarla nüfusları yeniden artmış. Yün ticareti yeniden başladıktan sonra, çoğu yoksulluk sınırının altında yaşayan çiftçilerden oluşan Lucanas halkı sadece tek bir müşteriyle, bu markayla sözleşme yapmış. Normalde bu halkın da kalkınması, bu üst rüzgardan faydalanması gerekirdi.
MARKANIN SUÇU DEĞİL, AMA…
Ama öyle olmamış. Bu ticaret, köydeki 2 bin 700 kişi için pek bir şey ifade etmiyor. Evler çamurdan, su tesisatları yok. Üstelik bu halka ödenen ücret yüzde 36 düşmüş. Dışarıdan kiralanan işçiler 20 dolar kazanabilirken, yerel halktan ücretsiz çalışmaları bekleniyormuş! Hatta bazı topluluklar vikunya kırkımı etrafındaki turistik faaliyetlerden, yün satışından daha fazla para kazanıyormuş. Köylülerin bu yünden yapılan herhangi bir şeyi giymesi bile yasaklanmış! Bu olanlar, doğrudan markanın suçu mu? Hayır. Köylü toplulukları yönetimi, böyle uygun gördüğünden. Yani, markanın köye ödeme yapmaması mümkün değil. Köylülerin, çiftçilerin bu yüzyılda halen feodal yapıda olduğu gibi kullanılması korkunç. Marka, tüm anlaşmalarını hukuka uygun yapmış olabilir. Ama köye yaptığı yatırımın nasıl kullanıldığını takip etmek de o markanın ahlakını gösterir.
Yerli milli Dijital Deneyim Müzesi
Geçen haftalarda, İstanbul Sütlüce’deki Dijital Deneyim Müzesi açılışına katıldım. İBB Kültür’ün projesi olan müze, yerli yaratıcılıkla küresel deneyimin buluşmasının bir örneği olmuş. 3 ve 4 boyutlu deneyimleri sağlayan tüm teknolojiler için gerekli yazılımları Türk yazılımcılar geliştirmiş. Yerli ve milli! Dört ana odayı da gezdim. Her odada etkileşimli interaktif deneyimler var. Rüyalar aleminde gezinmek gibiydi. Bilim, teknoloji ve inovasyon alanında küresel merkez olma potansiyelindeki İstanbul’umuza yakışan bir müze. Hep özendiğim Van Gogh Müzesi’ndeki ayçiçeği odasının keyfini hissettim. Benzer bir oda, Dubai’deki Gelecek Müzesi’nde de var. Burada yerli ve yabancı sanatçı işbirliklerini görmek için sabırsızlanıyorum.