Termal deyince aklınıza önce romatizma hastaları ve yaşlıların tatil anlayışı geliyorsa, biraz geride kalmış olabilirsiniz. Termal cenneti olan ülkemiz, dünyada çok önemli bir akıma öncülük ediyor: Termal turizmi. Avrupa’da birinci, dünyada yedinci sırada olduğumuz bu turizm, daha çok genç ve iyi yaşam tutkunlarının gözdesi. Adı ‘termal wellness’ olarak geçen bir konsept, ülkemizden dünyaya yayılıyor. Ben de bu konsepti hafta sonu boyunca ödüllü otel NG Afyon’da deneyimledim. Bu tatil, hem termal uygulamaları hem de farklı spa kültürlerine ait masaj terapilerini kapsıyor. Bu deneyimin yeniden doğmuş gibi çıkma garantili olduğunu belirtmeliyim.
KLEOPATRA’NIN SIRRINA ERDİM
Kleopatra’nın güzellik sırrının termal sudan gelmesi boşuna değil. Beni en çok ilgilendiren de güzellik üzerine olan faydaları oldu. Teknik bilgileri Tıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji Uzmanı Prof. Dr. Müfit Zeki Karagülle’den öğrendim. Evet, termal suyun ağrıyı yüzde 50 oranında kesici özelliği kanıtlanmış. Soluma yoluyla akciğerleri rahatlattığı da biliniyor. Peki ya güzellik üzerindeki etkileri? Karagülle, “Ciltte dört tabaka var. Üstteki ilk iki tabaka arasında bir kalsiyum konsantrasyon farklılığı bulunuyor. Yaşlılıkla bu konsantrasyon farkı azalıyor ve cilt yaşlı görünüm alıyor. Eğer kalsiyumlu bir suda banyo yaparsak emilen kalsiyum farkın korunmasına destek olarak cildin yaşlanmasını önlüyor. Termal suların yaşlanmayı yavaşlattığı, geciktirdiği yönünde elde kanıtlar var. Hücre yenilenmesinde DNA’yı destekliyorlar” dedi.
MUSLUKTAN ŞİFA AKIYOR
Sadece termal havuzuna girmekle kalmayıp bu etkiden maksimum faydalanmak için odalardaki küvetlere de akan termal suyu kullandım. Spadaki Balili uzmanların masajları ve aromaterapileri, bağımlılık yapacak cinstendi. Otelin, cildi bebeksi yapan vücut peelingleri de aynı şekilde! Neyse ki yanımda getirdim. Karagülle’yle sohbet ederken ona Fransızların ünlü kozmetik markasının termal ürünlerine imrendiğimden bahsettim. Örneğin ben o markanın termal spreyini hep yanımda taşıyorum ve iyi etkilerini görüyorum. “Madem termal ülkesiyiz, bizim neden bu içerikte ürünlerimiz olmasın?” dedim. Biota laboratuvarlarının bu alanda yatırımları olduğunu öğrendim. Dilerim cilt bakım rutinimize de şişelenmiş halde yerli milli termal sularımız girer yakın zamanda...
GALATAPORT’UN YENİ ‘FRANSIZ’I SANDRO PARİS
Çevrimiçi alışverişin bu kadar yaygın olduğu günümüzde halen fiziksel mağazacılığa yatırım yapan markaları destekliyorum. Bence bir markanın güvenilirliği, müşterileriyle yakın temasta olmaya dair gösterdiği özende. Hızlı tüketim çağında zamansız, her dönem giyilebilecek, dayanıklı, modern yöntemlerle üretilmiş ve rafine kıyafetler değerleniyor. Bu ihtiyaca yanıt veren en güçlü markalardan biri olan Sandro, İstanbul Galataport’ta mağaza açtı.
NEDEN TÜRKİYE?
Markanın temsilcileriyle tanışma fırsatı buldum. Bodrum’da da mağaza açan markanın Türkiye’de iki şube daha açma hazırlığında olduğunu, ayrıca Türkiye’nin üretim ortaklarından biri olduğunu öğrendim. Kendini ‘ulaşılabilir lüks’ olarak tanımlayan markanın ülkemize yatırım yapmasında aldığımız yabancı göçünün etkisini sordum. “Türk müşterilerin talebi etkili oldu” yanıtını aldım. Hiçbir sosyal medya ünlüsüyle çalışmadan yarattıkları devasa talep inanılmaz. Yazın Burcu Esmersoy’un paylaşımında görülen bir elbiseleri yok satmış örneğin. “Tamamen müşterilerimizin gönüllü paylaşımlarıyla ilgi büyüdü” dedi temsilci. Markanın yeni sezonda birkaç Türk ünlüyle çalışmaya başlayacağını da ilk benden öğrenin isterim.