Sadık Gültekin’le Doğru TercihAtatürk’ün son zamanları…

HABERİ PAYLAŞ

Atatürk’ün son zamanları…

Falih Rıfkı Atay, “Çankaya” adlı eserinde şöyle yazar: Atatürk’ün ilk bezginliğini Cumhuriyet’in onuncu yıldönümünde sezmiştim. Hepimiz bu yıldönümünü kutlamaya heyecanla hazırlanıyorduk.

Halbuki akşam sofralarından birinde Atatürk: “Bana gelince, ben bir şey hissetmiyorum” dedi. Yakınlarının gayet sağlıklı olduğunu iddia ettikleri Atatürk, aslında çok da sağlıklı sayılmazdı. Meclis’in kuruluşundan önceki Ankara günlerinde sağlığı hiç de iyi değildir. Enfarktüs krizlerini 1925 ve 1927 yıllarında geçirdi. Çeşitli zamanlarda onu tedavi eden Dr. Asım Arar, “Atatürk, sağlık kavramı ile kesinlikle ilgili olmadığı gibi, en basit bir insan kadar olsun, kendi sağlığına ve bedenine ilişkin konulara aldırış etmezdi” diyor. Atatürk, 1936 kasım ayında zatürre başlangıcı atlattı. Karaciğer rahatsızlığı o günlerde başladı.

Haberin Devamı

1936 sonlarında, halinde bir başkalık olduğu anlaşılıyordu. Karaciğer yetmezliğinin ilk belirtileri, 1937 yılında ortaya çıktı. Atatürk, önceleri yürümeyi çok severken son zamanlarda mümkün olduğunca araçları tercih etmeye başlamıştı. Aynı yıl içinde sarayın birinci katından ikinci katına asansör yaptırıldı.

Yürürken sıkıntı çektiği belli oluyordu; sarayın bir salonundan ötekine geçerken bile ara yerlerdeki koltuklara oturur, merdivenleri güçlükle ve dinlene dinlene çıkardı. Evvela aralıklarla, sonra sık sık görülen burun kanamaları ve vücudun çeşitli yerlerinde kaşıntılar başladı. Gittikçe şiddetlenen bu belirtiler, kendisini tedavi eden doktorlarca önemsenmedi. Kimsenin aklına karaciğer rahatsızlığı ihtimali gelmedi. 1937 sonbaharında, Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı’na “Köşkte karınca baskını olduğunu ve Atatürk’ün vücudunun bu karıncalar tarafından ısırıldığı, yüzünde kaşınmalar görüldüğü” haberini verdi.

Atatürk’ün rahatsızlığının sebebi olarak görülen karıncalardan kurtulmak için Çankaya Köşkü ilaçlandı. Atatürk, Dolmabahçe’ye geldiğinde de kaşıntıları devam etti ve anlaşıldı ki bu kaşıntıların nedeni karıncalar değildi. Atatürk’ün el ve ayak parmaklarında kan oturmaları çok daha önceleri, 1933-34 yıllarında başlamıştı. Bunu burun kanamaları ve iştahsızlık takip etti. Daha sonra kaşıntılar artmaya başladı.

Haberin Devamı

Hastalığın gerçek nedeni 1938 yılı başında anlaşıldı! 21 Ocak 1938’de Yalova kaplıcalarına vücudundaki kaşıntılar nedeniyle tedaviye gelen Atatürk’e siroz teşhisini Yalova Kaplıcaları Müdürü Dr. Nihat Reşat Belger koydu.

Atatürk kendisine şöyle dedi:

“Doktor! Bana şişmanlıyorsun diyorlar. Fakat ben hissettim ki bu şişmanlama normal değildir. İşin içinde başka bir şey vardır. Bu, bir hastalıktır!”

Atatürk’ün sağlığı dış basında haber yapılıyor; iç basında haber yapılmasa da içeride ve dışarıda hastalığı hemen hemen duymayan kalmamış gibiydi. 30 Mart’ta yapılan ilk resmi açıklamada “Atatürk şiddetli bir gribe yakalandı” dendi. Bundan sonra hastalık gitgide şiddetlenerek devam etti. Atatürk, o günlerde denizde gezintiler yapmakta ısrarlıdır. Doktorların onayını aldıktan sonra 10 Temmuz 1938 Pazar günü Acar motoruyla gezintiye çıkar. İlkin Florya’ya gider ve sonrasında baştan başa Boğaziçi’ni dolaşır. Bu motor gezisi Atatürk’ün bir bakıma İstanbul halkıyla vedalaşması olur. Dr. Belger, Atatürk’ün son günlerinde kendisinden bir umut kırıntısı bekleyen Kılıç Ali ve Salih Bozok’a şunları söyledi:

Haberin Devamı

“Hastalık süratle ilerliyor. İkinci defa su almadan önce, hayatının hiç olmazsa bir iki sene idamesine imkan bulunacağı ümidinde idik. Fakat bugün, kurtulması için ancak yüzde 3 ihtimal vardır. Bu hastalıkta, Atatürk’ün öbür işlerindeki gibi talihi yardım etmemiştir. Su alalı 7 gün olduğu halde karnında tekrar 7 kilo su toplandı. Karaciğer artık vazifesini yapmıyor. Zehirlenme başlamıştır. Vücudundaki yağlar tamamen eridi. Vaziyet vahim ve ümitsizdir…”

Sıradaki haber yükleniyor...
holder