Pandemiden sonra dikkat dağınıklığı ve odaklanamama sorunu oldukça fazlalaştı. Pandemi döneminde sosyal medya kullanımının ve çevrimiçi faaliyetlerin artması bu sıkıntıların çoğalmasında başrol oynadı.
Gelen bir WhatsApp mesajına 15 saniye içinde yanıt veriyoruz ancak yaptığınız işe geri dönüşümüz 23 dakika sürüyor. Dijital dünyanın bilgi bombardımanı, istemesek de bizi bu dünyanın içine çekiyor ve “erteleme sanatını” tetikliyor. Zaman eskiye göre daha hızlı akıyor.
Bu durum, algılama gücümüzü olumsuz yönde etkiliyor. İnsanlar, 1920’lere göre yüzde 10 daha hızlı yürüyor, 1950’lere göre de çok daha hızlı konuşuyor. Fakat birbirimizi çok daha az anlıyor, yaptığımız işe çok daha zor odaklanıyoruz. Yapılan bir araştırma, dijital bir platformdan bilgi edindiğimizde, bilgiyi soyut olarak yorumlamak yerine somut ayrıntılara daha çok odaklandığımızı söylüyor.
Araştırmada 20 ila 24 yaş aralığında 300’den fazla katılımcıdan kısa bir öyküyü bilgisayar ortamında okumaları isteniyor. Daha sonra katılımcılara kağıtkalem ile bir yazılı yapılıyor. Öyküyü dijital ortamda okumayan kullanıcılar, dijital ortamda okuyanlara göre soyut sorulara yüzde 48 oranında ve yorumlama sorularına ise yüzde 66 oranında daha doğru yanıt veriyor. Somut sorularda ise dijital platformu kullanan katılımcılar, dijital platformu kullanmayan katılımcılara göre yüzde 58 oranında daha doğru yanıt veriyor.
Bu sonuçlar, dijital dünyanın insanların karar verme sürecini ve soyut düşünme kapasitesini sınırlandırdığını, ayrıca yaratıcılığı olumsuz etkilediğini net bir şekilde ortaya koyuyor. Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir başka araştırma, uyuşturucu madde kullanımında aydınlanan beyin bölgesiyle sosyal medya kullanımında aydınlanan beyin bölgesinin aynı olduğunu söylüyor.
“Dijital emzik” veya “sosyal afyon” olarak adlandırılan bu mecra, kendi bağımlılarını yaratıyor. Bu kişiler, sosyal medyayı kendilerini kötü hissettirmesine rağmen “iyi hissettirecek” beklentisiyle kullanmaya devam ediyor. Sosyal medya platformları, takipçilerin olabildiğince çevrimiçi kalmasını sağlamaya çalışıyor. Bu süreçte tıpkı alkolikler ya da kumarbazlarda olduğu gibi bağımlılık duygusunu aktif eden “ödül sistemi”ni kullanıyorlar.
Bu dünyadan uzak kaldığımız her an, tıpkı uyuşturucu bağımlıları gibi yoksunluk çekiyoruz. Sosyal medyanın etkisiyle okuduğunuz, düşündüğünüz her şey zihninizde giderek daha yüzeysel bir düzeyde kalıyor. Dolayısıyla hiçbir duyguyu derinlemesine yaşayamıyoruz. Bir avuç teknoloji şirketi, düşüncelerimizin direksiyonunu ele geçirmiş durumda.
Sosyal medya aslında bir mühendislik ürünü; ne ile ilgilendiğimizi o kadar doğru analiz ediyorlar ki en yakın arkadaşlarımız dahi bizi onlar kadar iyi tanıyamıyor. Bu dünyanın üreticileri, yaşadığımız dünyanın şekillendiricisi oldu. Teknoloji şirketleri gelirlerini yükseltmek için sürekli dikkatimizi çekmeye çalışıyor. Artık iş öyle bir noktaya geldi ki, onlar bize vermeden, biz onlardan talep etmeye başladık! Yaşadığımız dünyada kitap okumak artık eskisi kadar ilgi çekmiyor. Görsel dünya, okumaya ayrılan süreyi ve derinlikli okumayı kısalttı. Sayfa çevirme hareketi, ekran kaydırma hareketine dönüştü.
Uzun metinlere tahammül kapasitesi ve süresi azaldı; edebi eserler ne yazık ki modern zamana ayak uyduramayan sanat dalına dönüştü! Yeni kuşakların derin ve uzun metinleri anlama kapasitesi önceki kuşaklara göre azaldı. Gençlerin sosyal medyada kısa metinlerle haşır neşir olması bu sorunun temelini oluşturuyor. Az okuyan gençlik, kendine ve çevresine yabancılaştı, farklı görüşlerle uzlaşma yeteneğini yitirdi.
Kitap okuma, diğer insanların duygularını anlama ve onlarla empati kurma yeteneğini geliştirir. Az okuyan, bolca kısa video izleyen gençliğin bakışları donuklaştı, karşısındaki kişilerle empati kurma yeteneği kısırlaştı!