6 Aralık 1930 Cumartesi akşamı Tatlıcı Mutaf Hüseyin’in evinde son toplantı yapıldı. Bu toplantıdan önce, dört gün, değişik evlerde toplantılar düzenlendi. Menemen’de gerçekleştirilecek eylemin provası hazırlandı. Bu toplantılara Ali oğlu Hasan, Nalıncı Hasan ve Çakıroğlu Ramazan adlı çocuk yaştaki kandırılmış insanlar da katıldı. Giritli Mehmet, Şamdan Mehmet ve Sütçü Mehmet, Bıçakçı Mustafa ve Giritli İsmail’den iki silah alarak bir gün sonra Paşaköy’e hareket ettiler. Bir gece Paşaköy’de kalan sahte mehdi Giritli Mehmet ve adamları, ertesi gün Bozalan Köyü’ne geldiler. Bozalan Köyü’nde bir süre kalan Giritli Mehmet ve adamları, geceyi Sümbüller yakınlarında geçirip sabah alacakaranlıkta yola koyuldular. Yobaz sürüsü sabah namazında Menemen’e girip eylemlerini gerçekleştirdi. Kazım Özalp, Kubilay’ın şehit edilmesinden sonra Atatürk’ün verdiği tepkiyi şöyle dile getiriyor: “Bu haber Ankara’da bomba tesiri yaptı.
Derhal köşke çağrıldım. Atatürk, görülmemiş şekilde kızgın, üzgün ve heyecanlıydı. Atatürk, çok sinirli bir durumda söze başladı: ‘Bu ne haldir, mürteciler hükümet meydanında ordunun subayını din adına boğazlayabiliyorlar. Binlerce Menemenliden kimse çıkıp mani olmuyor, bilakis tekbirle teşvik ediliyorlar. Yunan idaresi altındayken bu hainler neredeydiler? Onların namusunu ve dinini kurtaran ordunun bir subayına reva gördükleri bu saldırının cezasını yalnız hain katiller değil, hepsi en ağır şekilde çekmelidir.
Bu, Cumhuriyet’in ve bizim başımızı kesmektir. Bundan bütün Menemen sorumludur. Bu kasaba cezalandırılmaya müstahak olmuştur. Derhal harekete geçmeliyiz’ dedi. Vakit kazanmak ve havayı biraz yumuşatmak için ‘Acaba ayrıntılı raporların gelmesini beklesek mi?’ diye bir görüş ortaya attım. Aramızda bir iki gün beklemeyi, Atatürk’ün tepkisinin ne ölçüde değişebileceğini görmeyi uygun gördük. Atatürk, bir daha kasabanın cezalandırılmasından bahsetmedi. Atatürk, bu olayı hiçbir zaman unutmadı.
Bir daha da çok parti denemesine girişmedi.” Kubilay, Aydın’ın Gazipaşa Mektebi’nde tanıştığı öğretmen arkadaşı Fatma Vedide Hanım ile 1928’de evlendi. Fatma Vedide Hanım, eşini yitirdiği zaman Balıkesir Gönen’in Tuzaklı Köyü’nde görevliydi. Vedide Hanım, yaşanan o acı günü şöyle anlatıyor: “Biz Kubilay’la vatan meselelerini çok konuşurduk. Ben ve Kubilay, ulusumuzu çok severdik. Koyu milliyetçiydik, büyük kurtarıcı Atatürk’ün yaptığı devrimleri benimsemiştik. Kubilay çok sinirli, daha doğrusu atak bir kişiliğe sahipti. O, şeriat düzeni isteyenlerin kurbanı oldu. Çevresine karşı gerçekçi bir tavır alırdı. Sürekli vatan meselelerinden konuşurdu. Ülkesini seven, öğrencilerini Atatürk devrimleri doğrultusunda yetiştiren bir öğretmendi.
Ama dedim ya ataktı, hareketliydi. Birden bire kızar, sonra yumuşardı. Bu onun kendine özgü yapısıydı. Ama hiçbir zaman kırıcı olmamıştı. Sadece sinirliydi. İnatçı bir kişiliği vardı. Kendi düşüncelerini sonuna dek savunurdu. Ben ona ‘askerde böyle tartışmalara girersen başına türlü işler gelir’ derdim. Beraberliğimiz bir buçuk yıl sürdü. Pek az geçti ömrümüz onunla, doğru dürüst birbirimizi anlayamadık bile, ufak bir çocukla bir buçuk yaşında ortada kaldık. Öyle ayrıldık. Kubilay’ın şehit edilişini Gönen’in Tuzaklı Köyü’nde öğretmenlik yaparken öğrendim. Oğlumuz Vedat Kubilay henüz on sekiz aylık bebekti. Gazeteden öğrendim. Gazeteye meraklıyımdır.
Ders sonu başöğretmen odasına gittim. Gazeteler masanın üzerindeydi. Bir gazetede Kubilay’ın resmini gördüm. Okudum, hıçkırmaya başladım. İnanamıyordum. Vedat’ı öyle bıraktım. Bizi Balıkesir’e götürdüler. Balıkesir’de öğretmenler, Kubilay için bir toplantı düzenlemişlerdi. Hemen orada bir konuşma hazırladım. Şimdi ne yazdığımı, ne konuştuğumu pek anımsayamıyorum. Kubilay gitti, bundan kalbim sızlıyor. Fakat icabında her muallim gibi ben de yavrum da kutsi inkılap uğrunda ölmeye hazırız.”