1922 yılında İtalya’da iktidara gelen Mussolini, ülkesinin dış politikasında ciddi değişimlere gitti ve Türkiye üzerindeki emellerini tekrar gündeme getirdi. 19 Mart 1934’teki açıklamasında İtalya’nın ekonomik istikbalinin Avrupa’dan daha ziyade, Afrika ve Asya‘da olduğunu ifade etmesi; İtalya’nın Orta ve Yakın Doğu’da yayılma emellerini ortaya çıkardı ve bu durum Türkiye’yi rahatsız etti.
Mussolini, eski Roma İmparatorluğu’nu canlandırma amacıyla yayılımcı bir dış politika izledi. 20. yüzyılın İtalya’nın yüzyılı olacağını ileri sürdü. Önce Habeşistan’ı istila etti, ardından 12 Ada’ya asker yollayıp Akdeniz’de hakimiyet kurmaya çalıştı. Bu arada Türkiye hakkında ileri geri beyanatlar vermeye başladı. 1934 yılında Mussolini, Antalya’nın İtalyanlara verilmesi gerktiğini söyleyerek tehditler savurmaya başladı. İtalyan öğrencilere Roma’daki Türk Elçiliği önünde gösteri yaptırtıyor; “Antalya’yı istiyoruz!” diye bağırtıyordu.
29 Ekim 1934’te gazetelerde Mussoli’nin Türkiye hakkında yeni bir demeci yayımlandı. Aynı tarihte Ankara Palas’ta bütün sefirlere verilecek bir ziyafet vardı. İtalyan sefiri Türkiye’ye yeni gelmişti. Yemekte Atatürk’ün tam karşısında oturuyordu, Tevfik Rüştü Aras da Atatürk’ün sağında oturuyordu. Atatürk, Tevfik Rüştü Aras’a: “Ekselans’a bir şeyler söylemek istiyorum. Tercüme ediniz!” dedi. Sonra Mussolini’nin beyanatları hakkında konuşmaya başladı. Tevfik Rüştü Aras tereddüt etti. Bunun üzerine Atatürk “Ben kendim konuşurum, tercüme etmene gerek yok!” dedi. Doğrudan sefire hitap ederek, Fransızca konuşmaya başladı.
Mussolini hakkında müthiş bir tenkit yaptı: “Bizim memleketimize herhangi bir suretle göz koyamaz, bunu aklından çıkarmalıdır!” Büyükelçi yemeğini yeni bitirmişti. Atatürk’ü selamlayıp, tek kelime söylemeden Ankara Palas’ı terk etti. Atatürk, “O, memleketi için iyi bir insan değil. Bunu göreceksiniz, onu ayaklarından asacaklar!” dedi. Atatürk, II. Dünya Savaşı’nın geleceğini ön görüp Balkan devletlerinin işgal edilmesi halinde sıranın Türkiye olacağını düşündü ve Balkan Paktı’nın oluşmasında öncü oldu.
Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya bir anlaşma imzaladı, İtalya bu duruma tepki gösterdi. Atatürk, Mussolini’nin Balkanlar’daki emeline karşı şu mesajı verdi: “Türkiye’nin Balkanlar’daki hudutları bir tek huduttur. Bu hududa göz dikenler, güneşin yakıcı şuaı ile karşılaşır. Bundan sakınılmasını tavsiye ederim.” 12 Ada’da askeri hareketlilik artınca, Atatürk Mareşal Fevzi Çakmak’ı çağırdı ve şöyle dedi:
“Düşman avcı uçaklarına yakalanmadan Roma’yı bombalayacak ve geri dönebilecek bombardıman uçağının varlığını araştırın ve satın alın.” Bu görev için dönemin en çok uçuş gerçekleştiren ve Karadeniz’i boydan boya uçağı ile geçen pilot Enver Akoğlu seçildi. Akoğlu, 1936 yılında önce Avrupa’ya ardından ABD’ye gitti. Akoğlu, 139-WT model uçağın hızını, havada kalış süresi ve menzili beğendi fakat uçakta bazı değişiklikler yapılmasını, istedi. Uçakların standart 750HP’lik motoru 1000HP’lik motorla değiştirildi.
Bu uçaklardan 20 adet sipariş verildi. Mussolini, uçakların Türkiye’ye verilmesinden dolayı Amerika’ya tepki gösterdi. Atatürk bu uçakların Balkan sınırına konuşlanmasını istedi. Uçaklar gelince pilot heyetini ve uçakları bizzat ziyaret etti. Durumun ciddiyetini anlayan Mussolini, bu olaydan sonra alttan almaya başladı ve Atatürk’e kominizm üzerinden övgüler yağdırmaya başladı.
Başlangıçta Çorlu’da 9. Tayyare Taburu’na bağlı 55. ve 56. Tayyare Bölükleri’nde konuşlandırılan bu uçaklar, II. Dünya Savaşı sırasında Karadeniz üstünde istihbarat amaçlı kullanıldı. Bu uçaklar 1946 yılına kadar görevde kaldı. Görev esnasında dört uçak düştü. 1946’da envanterde 12’si kullanılabilir durumda toplam 16 adet 139-WT bulunuyordu.