İsrail’in Filistin halkına uyguladığı soykırımın şiddeti her geçen gün artıyor. Peki, İsrail’in Filistinlilere uyguladığı zulmün temelinde ne yatıyor? Yahudilere göre Kudüs, “Tanrı’nın seçtiği şehir”, “ulusların tam ortası” yani dünyanın merkezi olarak kabul ediliyor.
“Vadedilmiş Topraklar”, Tevrat’ta bahsedilen bir bölge ve İsrailoğullarına vadedilmiş topraklar olarak düşünülüyor. Bu bölgenin sınırları tam olarak belli değil ancak günümüzde İsrail ve Filistin topraklarını kapsayan bölge olduğuna inanılıyor. Arz-ı Mev’ûd olarak da bilinen “Vadedilmiş Topraklar”, Yahudilikte Tanrı tarafından İbrahim’e ve soydaşlarına vadedilmiş bir bölge. Siyonizm hareketinin ortaya çıkış nedeni, Arz-ı Mev’ûd idealini gerçekleştirme arzusudur. Siyonizm, Filistin’de bir Yahudi devleti kurma amacıyla ortaya çıkan siyasi bir hareket, yani niyetin din ile şekillendirilmesidir.
Yahudilere göre bu topraklar Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakub ve Hz. Musa’ya ve onların soyundan gelenlere Tanrı tarafından vadedilmiştir. Arz-ı Mev’ûd, Hz. Musa’nın Mısır’dan çıkıp Kudüs’e gelene kadar dolaştığı tüm toprakları kapsıyor. Kimi düşünürlere göre bu topraklar Harran bölgesine kadar uzanıyor. Lakin Kur’an-ı Kerim’de böyle bir sınır belirtilmemiş, sadece Hz. İbrahim ve Lût’un “bereketli kılınmış” bir diyara ulaştırıldıkları anlatılıyor.
İsrailoğulları, Hz. Musa’nın önderliğinde Mısır’dan çıkarak Sina Dağı’na geldi ve kendilerine vadedilen Arz-ı Mev’ûd topraklarına sahip olacaklarına inandılar. İsrailoğulları, bu toprakları elde etmek için Tanrı ile yaptıkları antlaşmalara ve ahitlere uymaları gerektiğine inanıyor. Yahudiler Arz-ı Mev’ûd’dan uzaklaştırıldıktan sonra daima oranın hayaliyle yaşadı. Zaman zaman ortaya çıkan sahte peygamberler, oraya kavuşma idealini körükledi. Bu sözde peygamberlerden bazıları “Arz-ı Mev’ûd”u önce Filistin, sonra da bütün yeryüzü şeklinde yorumladı.
Bazı düşünürler bu yerin Şam ve Mısır, bazıları Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Kudüs ve Lübnan Dağı çevresi olduğunu söylerken diğer bazı düşünürler kesin bir yer belirtmenin doğru olmayacağını ancak Fırat ile Mısır arasında bir yer olması gerektiğini ifade ediyor. Kur’an-ı Kerim’de “Allah’ın bereketli kıldığı yurt” olarak ifade edilen bu yerlerin sınırları açık olarak belirtilmemiş. Yeryüzünde Allah’a ait olduğu bilinen ve hiçbir harfine, kelimesine dokunulmadan bize kadar gelen tek kitap Kur’an’dır. Tevrat ve İncil için aynı iddiada bulunmak mümkün değildir. Bu iki kitap da Allah tarafından vahyedilmiş olmakla beraber, geldiği gibi muhafaza edilemedi.
Tevrat’ın değiştiğini, kaybolduğunu, kısmen başkalarına ait sözlerin araya girdiğini Yahudiler de kabul ediyor. Dolayısıyla Tevrat’ta sözü edilen “Vadedilen Topraklar” ne derece doğrudur? Tevrat’ta yer alan bilgilere göre “Vadedilen Topraklar” hem yalnızca İsrailoğulları’na vadedilmiş yer değildir, ayrıca sözü edilen bu topraklar sadece Filistin topraklarından da ibaret değildir. Vadedilen topraklar Lübnan, Irak, Suriye ve Fırat havzasını ve Anadolu’yu da kısmen içine alıyor.
Vaadin muhatabı olan toplumlar “İşte diyarı önünüze koydum, girin ve Rabbin atalarınıza, İbrahim’e, İshak’a, Yakub’a, kendilerine ve kendilerinden sonra onların zürriyetlerine vermek için and ettiği diyarı kendinize mülk edinin” cümleleriyle belirlenmiştir. Şayet “Vadedilen Topraklar” düşüncesine inanılması gerekiyorsa; bunun tüm insanlığa vadedilmiş, bereketle barışın hüküm sürdüğü topraklar olarak değerlendirilmesi gerekir. Son Peygamber Hz. Muhammed, Hz. İbrahim’in torunudur. O’nun ümmeti olan Müslümanlar da -şartlarını yerine getirdikleri takdirde- Allah’ın vadettiği topraklara sahip olma ve burasını vatan edinme hakkına sahiptir.