Atatürk, Cumhuriyet düşüncesini baştan bir sır gibi sakladı. Cumhuriyet’i açıklayacağı uygun zaman ve zemini arıyordu. Erzurum Kongresi sırasında arkadaşları ile konuşurken, Mazhar Müfit Kansu, “Başarından sonra ne olacak?” diye sordu. Herkes “Cumhuriyet olacak” yanıtını bekliyordu. Atatürk, bunu sezdi ve şöyle dedi: “Bu mesele hakkında bir şey söylemek istemem, hatta söz konusu etmemek doğrudur. Bu konunun tartışma zamanı gelmedi. Gelince görüşürüz. Şimdi sadece düşman kuvvetlerinin işgal ve istila ettikleri vatanımızı kurtarmak için çalıştığımızı söylemekte fayda vardır.”
Atatürk’e göre Birinci Büyük Millet Meclisi bir savaş meclisi idi. Savaşın bitişi, düşmanın denize dökülmesi ile bu meclis görevini tamamlamıştı. Gerçi birçoklarına göre savaş bitmişti ama Atatürk için asıl savaş şimdi başlıyordu. Atatürk’ün amacı yurdunu kurtardıktan sonra çağdaş bir Türkiye yaratmaktı. Türk toplum yapısını bu inanca göre değiştirmek istiyordu. Bu düzeni kurmak için bir dizi devrime gerek vardı. Zaferin üzerine yatıp dinlenmek yoktu. Atatürk bu düşüncesini açıkça ortaya koyunca, Atatürk’e karşı ciddi bir muhalefet başladı. Eski arkadaşları Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele gibi komutanlar, bu işin aceleye getirildiğini söylediler.
Birinci Meclis olağanüstü bir durumda toplanmıştı. Milli mücadelede Atatürk’e yardımcı olmuştu. Düşman memleketten atılınca bu meclisin dağılması gerekiyordu. Birinci Meclis toplandığında, nihai zafer elde edilinceye kadar devam edileceği kararı alınmıştı. Düşman memleketten kovulmuş ve artık bu hususta yapacak bir şey kalmamıştı. Atatürk de bu meclisin dağılmasını arzu ediyordu. Atatürk, zaten bu meclisle çalışamazdı çünkü bu meclis içinde Atatürk’ü istemeyen ve ondan kuşkulanan insanlar vardı. Birinci Meclis devrimci değildi, Atatürk’ün arzu ettiği reformlar bu meclisle gerçekleştirilemezdi!
Birinci Meclis dağıtılıp İkinci Meclis toplanırken, bir neden açıklamadı. Fakat görünüşe göre Cumhuriyet’i yeni meclis kursun fikri hakimdi. İkinci Meclis, gerekli devrimleri yapma meclisiydi. İkinci Meclis’te daha aydın, çoğu Avrupa görmüş mebusların yer alması devrimlerin yapılmasını ve Atatürk’ün işini kolaylaştırıyordu.
İnönü, Cumhuriyet’in ilanından önceki gece yaşananları şöyle açıklıyor: “28 Ekim akşamı Atatürk bizi Çankaya’da topladı. Yemek hep beraber yendi. Atatürk, ertesi günü Cumhuriyet ilan olunacağını söyledi. Bunu söyledikten sonra herkes ayrıldı. Atatürk, bana kalmamı söyledi. Hiçbir konuşma olmadan masanın başına yan yana oturduk, kanun metnini görüştük. Her madde üzerinde tabiatıyla eski ve yeni arasında bir mukayese yapıyordu. Atatürk neticeyi dikte ediyordu, ben de yazıyordum. Bu suretle çerçeve tamamlandıktan sonra tekrar okudum; dikkatle dinledi, düşündü. ‘Hazırlık tamam’ dedi. Bana ayrılmak üzere izin verdi. Zaten köşkte misafiri idim, odama çekildim. Ertesi sabah metni bir kere daha gözden geçirdik ve beraberce Meclis’e gittik, müzakereyi bekledik.
Atatürk, Cumhuriyet’i ilan etmek istiyordu ancak hem Cumhuriyet rejimine karşı olanlar hem de bu rejim değişikliğinin gerçekleşmesi gerektiğine inananlar vardı. Kanun, Meclis’te okundu, hararetli konuşmalar oldu. Bazı muhalif mebuslar müzakerenin acele yapılmamasını istiyorlardı. Bu teklif rağbet görmedi. Cumhuriyetin ilanını isteyen hatiplerin hepsi konuşmalarını “Yaşasın Cumhuriyet” sesleri ile bitiriyorlardı. Cumhuriyet alkışlarla gerçekleşti. Ertesi günkü bütün gazeteler manşet halinde Cumhuriyet’in ilanını bildirdiler. Ankara’da bütün gece şenlikler yapıldı. Cumhuriyetin ilanı sevinçle karşılandı. Zaten bu beklenen ve arzulanan bir durumdu!”