Son günlerde dolandırıcılık ve kara para aklama suçlamaları ile ilgili haberler gündemdeki yerini koruyor. Gelişmeleri hayretler içerisinde takip ediyoruz.
Ancak bizim girişimci (!) yönümüz sadece bu örneklerle sınırlı değil; bizde bunlara takla attıracak başka maharetler de var. Aşağıda okuyacaklarınız, bugünlerde olacakların habercisi niteliğinde… ABD’li yetkililer, 2016 yılında Gana’nın başkenti Acca’da 6 yıldır işletilen ve başvuranlara 6 bin dolar karşılığında vize sağlayan sahte ABD Büyükelçiliği’ni ortaya çıkardı. Yaklaşık 10 yıldır işletilen sahte büyükelçiliğin Türkler tarafından işletildiği belirlendi. ABD bayrağı ve Başkan Barack Obama’nın portresinin de bulunduğu binada, Türk girişimciler haftanın 3 günü vize hizmeti sağlıyordu.
Olayı ortaya çıkaran ABD’li yetkililer, sahte büyükelçiliği İngilizce ve Flemenkçe konuşan Türklerin çalıştırdığını belirledi. Dolandırıcılar arasında göç ve ceza hukuku konusunda uzmanlaşmış Ganalı bir avukat da bulunuyordu. İşleri ilerleten çete, Gana’da daha sonra bir de sahte Hollanda Büyükelçiliği açmış. “ABD konsolosluk çalışanı” kılığındaki Türkler, Ganalı yetkililere rüşvet vererek yıllarca insanları dolandırıyor ve her başvurandan 6 bin dolar alıyordu.
Sahte elçilik yetkilileri, “müşterilerini” Gana, Fildişi Sahili ve Togo da dağıttığı el ilanları ve reklamlarla buluyordu. Tuzağa düşürülenler Akra’ya getiriliyor, sahte elçilik binası yakınlarında bir otele yerleştiriliyordu. Rüşvet alan Ganalı yetkililerin sağladığı boş belgeler doldurulup, sahte elçilikte vize teslimatı gerçekleşiyordu. Sahte belgelerin bir kısmı giysi mağazasının arka tarafında gizlice hazırlanıyor; sahte pasaportların cilt dikişi, bu mağazadaki tekstil makinelerinde yapılıyordu. Vize başvuruları sırasında parmak izi de alınıyordu...
1950’li yıllarda İstanbul Sirkeci’de yaşanan bu hikaye ise üç polisin emekli olduktan sonra yapacak yeni iş aramasıyla başlıyor. Emekliliğin getirdiği maddi zorlukları atlatabilmek için her türlü işi deneyen üç emekli polis memuru, sonunda çareyi tekrar mesleklerine geri dönmekte buluyorlar. Ancak bu geri dönüş gayri resmi yollar ile gerçekleşiyor.
Eski görev yaptıkları Sirkeci Polis Amirliği’nin yakınında, normal bir karakolda ne olması gerekiyorsa daktilosundan tabelasına kadar döşeyerek; tarihteki ilk özel (!) karakolu, yani Küçükpazar Karakolu’nu açıyorlar. Karakol normal bir emniyet birimi gibi hizmet veriyor ve bu üç emekli polis memuru, eskiden olduğu gibi bölge esnafından yollarını bulmaya devam ediyorlar. Kimsenin bu karakolu sorgulamak aklının ucundan geçmediği gibi, emekli üç kafadar polis memuru yeni değişen Sirkeci emniyet amirine hayırlı olsun ziyaretine dahi gidiyor ve personel talebinde bulunuyorlar.
Personel talebine karşılık bulan bu üç emekli polis memuru, resmi görevleri gerçek memurlara yaptırırken kendileri dışarıda yollarını bulmaya devam ediyor. Esnafından amirine, amirinden bünyesinde hizmet eden gerçek memurlara kadar herkesi ayakta uyutuyorlar. Bu dolandırıcılık olayı, üçünün de karakolda olmadığı bir gün yeni gelen memurun kömür almasıyla açığa çıkıyor. Kömür dağıtım merkezindeki memur, öyle bir karakolun olmadığını söylüyor; ardından olay Sirkeci Emniyet Amiri’ne daha sonra da İstanbul Emniyet Müdürü’ne kadar gidiyor.
Emniyet müdürü olayı açık etmemek için “Küçükpazar Karakolu’nu su bastı” diyerek genel müdürlükten demirbaş listesi talebinde bulunuyor. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından böyle bir karakolun olmadığı bilgisi geliyor… İstanbul Emniyet Müdürü, girişimci üç kafadara bu olayı kimseye anlatmamalarını ve İstanbul’u derhal terk etmelerini söylüyor. Küçükpazar Karakolu, bir şekilde yolu bulunarak resmi hale getiriliyor ve normal işleyişine devam ediyor...