Milion Taşı, İstanbul’da Yerebatan Sarnıcı’nın giriş kısmının yakınında bulunan bir taştır. Çoğu İstanbullunun bilmediği, bugüne kadar birçok kişinin fark etmeden yanından geçtiği bu taş, tarihi bir özellik taşıyor. Taşın kıymeti, bir rivayete göre Hz. İsa’nın ona dokunmuş olmasından geliyor. Roma’nın başkentini batıdan doğuya kaydırmak isteyen I. Konstantin, mimarının da verdiği fikirle bu taşı 4. yüzyılda Kudüs’ten İstanbul’a getirtiyor ve Ayasofya’nın karşısına yaptırdığı bir platformun üzerine koyduruyor.
Milion Taşı, İstanbul’un diğer anıtları kadar büyük ya da heybetli değil ancak tarihi önemi yadsınamaz. Konstantinopolis’i dünyaya bağlayan antik yol ağının başlangıç noktası olan bu küçük taş sütun, şehrin tarihin akışını şekillendirmedeki rolünü temsil ediyor. 1884’e kadar sıfır meridyeninin Milion Taşı’nın bulunduğu İstanbul’dan geçtiği kabul ediliyordu. Haritalar ve saatler bu nokta esas alınarak hazırlanıyor ve yönler bu taşa göre tayin ediliyordu. 1884’te Washington’da düzenlenen Uluslararası Meridyen Kongresi’nde başlangıç meridyeninin konumu, İngilizlerin girişimiyle İstanbul’dan Greenwich’e kaydırıldı.
Milion Taşı, İstanbul’a ulaşan Antik Roma yollarının başlangıç noktası ve dünyadaki diğer şehirlerin İstanbul’a olan uzaklıklarının hesaplanmasında kullanılan sıfır noktasıdır. Dünyadaki bazı şehirlerin Milion Taşı’na olan uzaklıkları şöyledir: Moskova 1757 km, Mekke 2407 km, Berlin 1740 km, Amsterdam 2214 km, Tahran 2040 km, Roma 1377 km, Paris 2258 km, Tokyo 8954 km, Londra 2502 km, Bakü 1756 km. Bizans İmparatorluğu’nun “Milion Anıtı”, taşlarla döşeli platform şeklinde kare bir taban üzerinde yükselen, dört sütunun taşıdığı, dört tarafından kemerlerle desteklenmiş kubbeli bir yapıydı ve bir zamanlar Yerebatan Sarayı’nın arkasında bulunan Basilika Stoa Kilisesi’nin önünde yer alıyordu.
Milion Anıtı’nın ve kubbesinin üzerinde Bizans dönemine ait birçok heykel ve kabartma bulunuyordu. Yapı, Konstantinopolis’in Bizans İmparatorluğu’nun başkenti olarak önemini ve Avrupa ile Asya arasında bir kavşak noktası konumunu simgeliyordu. Milion Taşı’na, Bizanslılar büyük anlamlar yükledi. Bir efsaneye göre, Milion Taşı’ndan ileri hiçbir düşman askeri geçemez, geçmeye çalışırsa gökten inen bir melek tarafından ikiye bölünürdü. 1453’te Fatih Sultan Mehmet ordusuyla İstanbul’a girerken bu efsanenin gerçeklemesini bekleyen Bizanslıların hayal kırıklığına uğradığı günümüze ulaşan efsaneler arasında yer alır.
Milion Taşı’nın 16. yüzyılda İstanbul’a su taşıyan kemerlerin genişletme çalışmaları esnasında yıkılıp, ortadan kaybolmaya başladığı tahmin ediliyor. Kare şeklinde yerleştirilmiş, birbirine kemerlerle bağlı dört mermer ayak üzerine oturtulmuş kubbeden oluşan anıtın kalıntısı olan Milion Taşı, zamanla parçalandı ve tek sütundan ibaret hale geldi. Bizans İmparatorluğu döneminde önemli merkezlerinin başkente olan uzaklıkları bu anıttan itibaren ölçüldü, yol kenarlarına koyulan kilometre taşları da buradan itibaren yapılan mil hesabına göre yerleştirildi. Bizans döneminde yollar Roma mili hesabına göre hesaplanıyordu ve 1 Roma mili, yaklaşık 1480 metreye eşitti.
Aslında Roma’da ve başka kentlerde, yerleşimler arası mesafeler şehir kapılarından itibaren hesaplanıyordu. Ancak Bizans, bu mesafe hesaplamasını Milion Anıtı’ndan itibaren yapıyordu. Bu anıt, Roma’da bulunan ve tarihi kaynaklarda adı ‘Altın Milion’ anlamına gelen ‘Milion Aureum’ adındaki ünlü anıtsal yapıdan esinlenerek yapıldı. 1268 yılında, mülkiyeti Ayasofya Kilisesi’ne verilen Milion Anıtı’nın varlığı, İstanbul’un fethinden sonraki Osmanlı döneminde de bir süre devam etti, ondan sonra da yavaş yavaş parçalanıp dağılarak, bugünlere tek bir taş olarak gelebildi. Milion Anıtı’nın kalıntıları, 1957’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Sultanahmet Meydanı düzenlemesi sırasında tekrar gün yüzüne çıkartıldı.