Olay, ekonomik sorunlarla boğuşan bir tatil kasabasında geçiyor. Turizm sezonu kötü geçtiği için kasabada herkes birbirinden borç alarak ayakta kalmaya çalışıyor. Kasabada maddi bakımdan oldukça sıkıntılı durumda olan bir otel var. Otelin tek müşterisi var, sadece kasabanın doktoru bu otelde konaklıyor. Bir gün varlıklı bir müşteri kasabaya geliyor ve geceyi bu otelde geçirmeye karar veriyor.
Resepsiyona 100 dolar para bırakıyor ve kalacağı odayı görmek istiyor. Otel sahibi 100 doları alır almaz hemen kasaba gidip biriken borcunu kapatıyor. Kasap parayı alınca hemen hayvanları tedarik ettiği çiftliğe olan borcunu ödüyor. Hayvan yetiştiricisi 100 dolarlık banknotu alıyor ve hemen yem ve yakıt tedarikçisine olan borcunu kapatıyor. Tedarikçi 100 doları alıyor, hemen kasabanın doktoruna biriken borcunu ödüyor. Otelde konaklayan doktor da bu parayı, biriken borcu karşılığında konakladığı otelin sahibine veriyor. Odaları inceleyen turist, oteli beğenmediğini söyleyerek 100 doları geri alıyor ve oteli terk ediyor.
Tüm kasaba borçlarından kurtuluyor, ancak kimsenin cebine somut olarak para girmiyor. Ortada sadece 100 dolar var. 100 dolarla başlayan fakat 500 dolarlık hacim yaratan bu ticaretin sonunda herkes birbirine borcunu ödüyor. Herkes mutlu ancak herkes fakir, kimsenin cebinde para yok! Bu ilginç durum, sadece bir müşterinin otele gelmesiyle başladı. Ortaya koyduğu 100 dolar kasaba piyasasını hareketlendirdi, kasaba ekonomisinde para döngüsü sağladı. Hareket halinde olan bu para sayesinde kasap yeni et, çiftçi yeni yem aldı, doktor da kirasını ödeme şansını yakaladı. Piyasaya giren bu para, bir bakıma garantörlük görevi üstlendi, para döngüsü sağlandı. Bunun sonucunda da piyasayı hareketlendirdi.
Nakit akışı, paranın iş, proje veya finans alanında yaptığı hareketliliktir. Bu bir işletmenin kasasına giren ve çıkan paranın tamamını ifade eder. Aslında bu paradoks, nakit para akışının ne kadar önemli olduğunu ve gücünü gösteriyor. San Jose State Üniversitesi ekonomi profesörü Jeffrey Rogers Hummel, bu olguya “Uluslararası Takas Sistemi” denilen bir olgu ile yanıt veriyor. Otele gelen müşteriyi bu ekonomiye dışarıdan para sokan bir etken olarak görüyor. Bu olaya “Zengin Müşteri Paradoksu” deniliyor, literatürde böyle geçiyor. Zengin müşteri köye para soktuğu zaman aslında köydeki toplam para miktarını artırıyor ve köye yüzde “0” faiz ile kısa vadeli kredi sağlıyor. Bu kısa vadeli kredi, köy ekonomisine likidite sağlıyor.
Köye giren bu para sayesinde herkes sattığı ürünü ya da verdiği hizmeti nakde çevirme olanağı buluyor ve bu durum kısa vadeli krediyi veren müşterinin kredi için verdiği süre dolana kadar devam ediyor. Aslında bu kişilerin hepsi bir araya gelip borçlarını hesaplasalardı, paraya gerek kalmadan da bu borçlar kapanmış olurdu. Ancak bunun gerçek piyasada çok da mümkün olmadığını biliyoruz. Bankalar aslında buna benzer bir sistemle çalışıyor. Banka, bir müşterisinin kendi hesabına yatırdığı parayla başka bir müşteriye kredi veriyor ve bu sayede gelir elde ediyor.
Aslında kendine ait olmayan parayı bir başkasına vererek kazanç sağlıyor. Burada otel sahibi kendisine emanet edilen parayı piyasaya sokuyor, kendi borcunu kapattıktan sonra geriye aldığı parayla yeniden müşteriye parasını veriyor. Borcunu kapattığı için de işini sürdürüyor. “Zengin Müşteri Paradoksu”, bize paranın çalışma mantığı ile ilgili önemli bilgi veriyor. Para denilen olgunun, aslında mal ve hizmetlerin alım-satımında kullanılan mübadele aracından başka bir şey olmadığını gösteriyor.