Sadrazam, vezir ve diğer yüksek rütbeli memurların maaşları Fatih’in çıkarttığı kanunnamede ayrı ayrı belirtilmiştir. Kanunnameye göre sadrazamların yıllık geliri bir milyon iki yüz bin akçedir. Bu miktarın zaman zaman azalıp arttığı oluyordu. Nitekim Pargalı İbrahim’in maaşı Kanuni tarafından bir buçuk kat artırılmıştı. Osmanlı Devleti’nde bazı sadrazamların sahip olduğu servet, neredeyse sarayın hazinesi kadardı. Hatta Kanuni’nin veziriazamı Pargalı İbrahim ile III. Ahmet’in veziriazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın hazinelerinin miktar olarak saray hazinesini geçtiği söyleniyor.
Pargalı İbrahim’in Mısır dönüşünde Kanuni’ye hediye olarak sunduğu som altından işlemeli taht, ancak büyük bir servet sahibinin olanaklarıyla yapılabilecek bir jestti. Muazzam serveti olan sadrazamlardan biri de Nasuh Paşa’dır. Nasuh Paşa, Diyarbakır valisi iken sadrazam Kuyucu Murat Paşa’nın azledilip kendisinin bu makama getirilmesi karşılığında İran’a düzenlenecek seferin tüm masraflarını karşılayacağını ayrıca saraya 40 bin altın vereceğini taahhüt etmişti. Lakin paşanın bu isteği reddedildi. Henüz sadrazam olmadan önemli bir hazineye sahip olan Nasuh Paşa idam edildiğinde, tüm mal varlığı Sultan I. Ahmet tarafından müsadere edildi. Osmanlı tarihinde görülen en büyük kişisel servetlerden birine sahip olan sadrazam, Kanuni’nin tek damadı, Mihrimah Sultan’ın kocası ve Hürrem Sultan’ın fitnecisi olarak tanımlanan Rüstem Paşa’dır.
Rüstem Paşa vefat ettiğinde, geriye 12 milyon altın ve pek çok değerli eşya bıraktı. Rüstem Paşa, söz konusu bu devasa serveti 15 yıla yakın bir sürede biriktirmişti. Bu devşirme vezir, söylendiğine göre rüşveti tarifeye bağlamış. Bir keresinde Erzurum Beylerbeyi’nin verdiği 5 bin altından 2 binini iade etmiş, “bu iş için 3 bin yeter” dediği rivayet olunur. Rüşvet konusunda Rüstem Paşa aleyhinde devrin kaynaklarında ve arşiv kayıtlarında bazı bilgiler ve şikayetler bulunur. Devrin tarihçilerinin Rüstem Paşa’yı rüşvetle suçlaması, aslında bu dönemlerde ortaya çıkan yeni bir makam vergisi türü olan câize ile ilgilidir. Bir göreve tayin edilen kişilerin veziriazama ödedikleri paralar resmi defterlere kaydedilir, gizli alınıp verilmezdi. Koçi Bey, Rüstem Paşa’yı iltizamı yaygınlaştırdığı ve devlet arazisini özel mülke çevirip bunları da çocuklarına vakıf olarak bıraktığı gerekçesiyle suçlar. Yolsuz kazancın yaygınlaşıp görenek haline gelmesi ve devlet kademesinde rüşvetin yaygınlaştırılması Osmanlı İmparatorluğu’na bozulma tohumları atmıştır.
Yazımızı, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bu konu ile ilgili kaleme aldığı güzel bir şiir ile noktalayalım…
SADRAZAM HAMAMDA
Günlerden bir gün
Hamama gideceği tuttu
Sadrazam hazretlerinin
Bir yanında birinci veziri
Bir yanında ikinci veziri
Bir yanında üçüncü veziri
Sonra efendime söyleyeyim
Peşkircibaşısı
Nalıncıbaşısı
Sabuncubaşısı
Velhasıl tam dört yüz kişilik kafile
Peştemal takıp girdiler hamama
Geçtiler kurnaların başına
Üçer beşer
Sadrazam deseniz
Kuruldu göbektaşına
Yan gelip yattı.
Memleketin en ünlü tellakları
Sardılar dört yanını
Kimi elini kaptı kimi bacağını
Bir keseleme, sürtme faslıdır başladı
Tam on iki saat, on iki ünlü tellak
İncitmeden keselediler
Hazretin mübarek vücudunu
Öylesine kir çıktı ki sormayın
Her biri nah parmağım gibi
Aman efendimiz bu ne kiri
Demeye kalmadı
Keselerin altında eriyip gitti
Koskoca sadrazam
Bütün maiyet erkanı yerinden fırladı
- Nittünüz devletliyi
Dediler tellaklara
Tellaklar cevap verdi:
- Biz yıkadık, keseledik
Devletlinin kirden ibaret olduğunu
bilemedik
Suç bizde değil
Neyleyelim
Kir bitti sadrazam elden gitti.