22 Mart günü Nuri Paşa’nın cesedi kendiliğinden su yüzüne çıkıyor. Sütlüce sahillerinde arama yapan işçiler, Nuri Paşa’nın suda yüzen cesedini görüp hemen çıkardı. Sonrasında ailesi cenaze namazı ve tören için gerekli işlemleri başlattı. Ancak ummadıkları bir engelle karşı karşıya kaldılar. Cesedin bulunmasından bir gün sonra İstanbul Müftülüğü bir fetva verdi ve Nuri Paşa’nın ceset parçası için cenaze namazının kılınamayacağını bildirdi. Nuri Paşa’nın cenaze namazı, Diyanet İşleri Başkanlığı’na yapılan siyasi baskılar yüzünden kılınamadı. Başında Ömer Nasuhi Bilmen’in bulunduğu İstanbul Müftülüğü vücudun büyük bir kısmı parçalandığı için cenaze namazının kılınmasının caiz olmadığına karar verdi. Nam-ı diğer Kafkasya İslam Ordusu kumandanı, Bakü Fatihi, Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’nın ve 28 çalışanın parçalanmış ve kömürleşmiş cesetleri Edirnekapı Şehitliği’nin bir köşesine sessiz sedasız defnedildi…
Bu durum, ister istemez “Mevcut Hükümet, İsrail siyaseti gereği Nuri Paşa’nın cenaze törenine tavır mı aldı?” sorusunu akla getirdi. Zira dört gün sonra Türkiye, İsrail devletini tanıyan ilk Müslüman ülke oldu. Nuri Killigil, fabrikasında imal ettiği silah ve mühimmatı Milli Savunma Bakanlığı’na sattığı gibi, yurt dışına da ihraç ediyordu. Silah ve mühimmat imaline ilave olarak İzmir’in Karaburun ilçesinde cıva madeni çıkarıp, iç ve dış piyasada satıyordu. Mısır, Pakistan, Suriye gibi ülkelere de silah, tapa ve mermi satıyordu. Bakanlar Kurulu kararının imzalandığı gün İsrail’e karşı mücadele etmekte olan Araplara, bu arada Filistinlilere silah sattığı için Haliç’teki silah ve cephane fabrikasıyla beraber kendisi ve 28 çalışanı havaya uçuruldu.
Enver Paşa’nın kardeşi olan Nuri Killigil’in ataları Gagavuz Türklerindendir. 5 Mayıs1890 tarihinde İstanbul-Beşiktaş’ta doğdu. Kurtuluş Savaşı döneminde Erzurum’da tamirhane ve fabrikalarda çalışıp Ruslardan ele geçirilen silah ve malzemeyi kullanılır hale getiren, daha sonra kurduğu fabrikada top, havan, uçaksavar mermi ve tapalarının yanı sıra uçak bombaları imal eden Nuri Killigil, özel sektör olarak yerli harp sanayisinin gelişmesine ve Türk ordusunun ateş gücünün artırılmasına katkı sağlayan ilk girişimcilerden biri olarak biliniyor.
Nuri Paşa, savaş sonrasında Zeytinburnu fabrikasını Haziran 1946’da Sütlüce’ye taşıyor. Sütlüce’deki fabrikayı geliştirerek matara, gaz maskesi, çelik başlık, soba gibi eşyaların yanında tabanca, 81 milimetre havan, mühimmat, tapa, uçak bombası, tahrip kalıpları da üretiyor.
Nuri Paşa, İsrail’in kurulmasına karşıydı ve Filistin meselesine sahip çıkıyordu. Nuri Paşa’nın dış pazarlara açılması, küresel rakiplerini rahatsız etti. Nuri Paşa’nın bu yardımları nedeniyle öldürüldüğü düşünülüyor. 2 Mart 1949’da sahibi olduğu fabrikada büyük bir patlama meydana geliyor ve aralarında Nuri Killigil’in de bulunduğu 28 kişi bu patlamada hayatını kaybediyor. Muhasebecisi Fungaris Bey’in anlattıkları, olayın sabotaj olduğu ihtimalini güçlendiriyor. Fungaris Bey, kimyahanede yangın çıktıktan sonra dışarı fırladıklarını, Nuri Paşa ambarda kuvvetli infilak maddelerinin bulunduğunu bildiğinden işçilerden buraların süratle tahliyesini istediğini, bazı işçilerin onunla birlikte ambara girdiğini, asıl büyük infilakın da bundan sonra olduğunu söylüyor.
Patlamanın kimler tarafından gerçekleştirildiği meçhul kaldı. Olayda kaza ihtimali oldukça düşük; geriye siyasal hesaplaşma ve Siyonist intikam ihtimalleri kalıyor. Nuri Paşa’nın ölümüyle sonuçlanan fabrikadaki patlamayla ilgili kapsamlı itfaiye ve adli tıp raporları sonradan kayboldu. Ayrıca patlamanın üzerinden 75 yıl geçmesine rağmen TBMM’deki gizli oturum tutanakları hâlâ açıklanmadı!
Nuri Paşa vefat ettiğinde, sadece 3 takım elbisesinin olduğu ortaya çıktı, tüm mal varlığı bu kadarmış! Son derece mütevazı yaşıyordu. İşçilerinin maaşını zamanında ödemek için kredi çekiyor, kendisi aç kalıyor ama işçilerinin maaşını gününde ödüyordu.