Aşırı milliyetçidir, Ruslar dışındaki hiçbir milleti sevmez. Yazılarında Avrupa’yı Rusların kurtaracağını vurgular. Koyu bir Ortadoks olduğu söylenir, İsa’nın Rus olduğuna dair uç iddiaları da vardır. Ona göre İsa'nın geri döneceği tek yer Rusya topraklarıdır.
Türkleri hiç sevmezdi, hatta nefret ederdi. “Moskova başkent olarak kalmalı ancak İstanbul elbet bir gün Rus şehri olacaktır, Ayasofya’ya haç takılmalıdır” gibi Türk karşıtı sözleri, bu nefretin açık bir göstergesidir. Romanlarında bu görüşlerine sıkça yer verir. 15 yaşındayken ailesinin zoruyla mühendislik enstitüsüne gönderilir. Burada okurken annesini ve babasını kaybeder. Mezuniyetinin ardından mühendis olarak çalışmaya başlar, ancak mühendisliği hiç sevmez, bu işe bir yıl bile katlanamaz. Fransızca’dan çeviriler yapmaya başlar.
Bu sırada ilk romanını yazar. İlk yazdığı romanın müsveddesini, şair dostuna okuması için gönderir. Şair dostu, aynı gece ağlayarak kapısını çalar; muhteşem bir eser yazdığını, bunu mutlaka eleştirmenlerin görmesi gerektiğini söyler. Belinski, o dönemde ülkenin en saygın eleştirmenidir. Şayet Belinski beğenirse, tüm Rusya romanı beğenir. Dostu, romanı Belinski’ye takdim ederken ‘Yeni bir Gogol doğdu’ der. Belinski buna sinirlenir ve ‘size kalsa etrafta bir sürü Gogol olur’ karşılığını verir.
Romanı okuyan Belinski, fikrini değiştirir. Onu Rus halkı nezdinde öne çıkaran şey, yazdığı romanlardan ziyade, Puşkin’in heykelinin açılış töreninde yaptığı etkili konuşması olur. Turgenyev dahil, bütün büyük Rus yazarlar törendedir. Herkes sırayla konuşmasını yapar. Sıra kendisine geldiğinde, öylesine heyecanlı bir konuşma yapar ki, bütün halk coşkuya kapılır.
Konuşması bittiğinde, çevresindeki yazarlar etrafını sarıp elini öpmeye çalışırlar. Küs olduğu Turgenyev bile gözyaşları içerisinde onu kucaklar. Halktan “peygamber, peygamber” sesleri yükselir. Daha sonra hiçbir yazar, bu muhteşem söylevinin ardından bir şeyler söyleme cesareti gösteremez. Kendi ülkesinde ünlü bir yazardır, ama Avrupa’da pek tanınmaz. Onu Avrupa’da tanıyan kişiler, genellikle kumarhane sahipleri ve bankacılardır.
Kumar tutkusu yüzünden o kadar borçlu ve muhtaç bir durumdadır ki, Rusya’daki dostlarından para gelip gelmediğini kontrol etmek için her gün bankaya gider “Benim çek gelmedi mi hâlâ” diye sorar. Kumar tutkusu o derece yoğundur ki, karısının elbiselerini çalıp para karşılığı sattığı dahi söylenir. Günü kurtarmak, kumar oynayabilmek için düşmanlarından dahi para dilendiği olur…
Döneminin eleştirmenlerine göre zekası olmasa acınacak ve alaya alınacak bir kişidir. Tolstoy’un ölüm döşeğindeyken “Puşkin’in romanları dahil, bunlardan daha iyi roman okumadım. Onun kalemini Tanrı yönetiyor” dediği söylenir. Sürgünde yaşadığı süreci romanlaştırır.
Roman, Rusya’da deprem etkisi yaratır. Hatta Çar’ın kitaptan etkilenerek köleliği kaldırdığı iddia edilir. Cenaze törenine 30 bin kişi katılır. Bu, o tarihe kadar Rusya’nın tanık olmadığı kadar büyük bir kalabalıktır.
Dünya edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Dostoyevski’nin kalemi büyüleyici, ancak karakteri o kadar büyüleyici değil!