Siyasi eğilimleri sınıflandırmakta kullanılan en popüler yöntemlerden biri sağ-sol ayrımıdır. 1945’e kadar tek partinin varlığı, ideolojik kutuplaşmayı gündeme taşımadı. 1950 sonrasında hız kazanan sağ-sol saflaşması, 60’lar boyunca büyüme sürecine girdi ve 1970-80 yılları arasında doyum noktasına ulaştı ve 70’ler boyunca Türkiye bu iki ideolojinin savaşından çok çekti. Türkiye’de sağ-sol siyaseti yapma iddiasında olan hiçbir politik çizgi, derinlikli bir anlam kazanamadı.
Sol kavramsallıktan çıkıp realiteyi yakalayamadı; sağ ise genelde pragmatik siyaseti tercih ederek, derinlikli teorik bir alt yapıya kavuşamadı. Sağ ve sol sözcüklerinin ülkemiz tarihinde de önemli bir yeri var: 1965 genel seçimlerinin öncesinde, 29 Temmuz 1965’te CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, verdiği bir röportajda, CHP’nin çizgisinin “ortanın solu” olduğunu ilk kez dile getirir. Peki, sağcı-solcu terimleri nereden geliyor, bu kavramlar siyasi hayatımıza nasıl girdi? Siyasal eğilimleri sağcı-solcu olarak nitelendirmek, 1789 Fransız Devrimi ile başlayan bir sürecin sonucunda gelişti.
Günümüzde sağcısolcu terimleri, belli siyasi görüşleri temsil eden sembolik birer etiket olarak kullanılıyor. Ülkemizde “solcu” denildiğinde sosyalist bakış açısına sahip kişiler, sağcı denildiğinde de muhafazakâr görüşlü kişiler vurgulanır. Bu karşıt anlamlı iki kavramın ortaya çıkmasına, Fransız Devrimi sırasında siyasetçilerin mecliste oturma düzenleri neden olmuştur. Sağ-sol ayrımı, 1789 yılına, Fransız Ulusal Meclisi üyelerinin anayasa çalışmaları için bir araya gelmelerine kadar gider.
Delegeler, Kral XVI. Louis’nin yetkilerinin belirlenmesi sırasında derin fikir ayrılığına düşer. Tartışmalar hararetlendiğinde siyasetçilerin fikir ayrılıkları oturma düzenlerine de yansır. Kraliyete karşı olan devrimciler başkanın solunda; muhafazakar, aristokrat ve monarşi destekçileri başkanın sağında oturur. Sağ kanattan bir baron, siyasi görüşünü açıklarken sağ-sol terimlerini kullanır. Gazeteler, Fransız meclisindeki ilericilerden “sol kanat” ve muhafazakarlardan “sağ kanat” diye söz etmeye başlar. Sözcüklerin kullanımı 1790’lere kadar devam eder. Napoleon Bonaparte döneminde sağ-sol ayrımı pek kullanılmaz.
19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, sağcı-solcu terimleri güncel Fransızca’ya yerleşir. Siyasi partiler bile kendilerini “merkez sol,” “merkez sağ,” “aşırı sol” ve “aşırı sağ” olarak tanımlamaya başlar. Bu kavramlar, 1800’lü yıllarda dünyanın diğer ülkelerinde de kullanılmaya başlanır ancak İngilizce konuşulan ülkelerde 20. yüzyıla kadar fazla yaygın bir kullanım gözlenmez.
Fransız Devrimi sırasında bu şekilde sınırları çizilen sağcı-solcu kavramları, ilerleyen yıllarda gelişim gösterir ve genel siyasete yön vermeye başlar. Sağcı-solcu terimleri, şimdilerde siyasi yelpazenin karşı tarafını tanımlamak için kullanılıyor ancak bunların kökenleri birçok yasama organının oturma düzenlemelerinde hâlâ aynı şekilde kullanılıyor. Örneğin, ABD Kongresi’nde, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler bu geleneğe uygun olarak otururlar.