Ben küçükken annem hep “Bu bizim dönemin en ünlü artistiydi/aktörüydü” derdi. "Kaç yıl önce?" diye düşünürdüm, Leonardo Dicaprio’nun Titanik filmini izlerken… Hiç büyümeyecekmişim gibi gelirdi. Şimdi bakıyorum o sakalı bile çıkmamış adam 45 yaşında girmiş, bir dönemin yakışıklılık simgesi olan Tom Cruise 57 yaşına gelmiş. Julia Roberts 52 yaşında, yüzündeki çizgilerle bile hala çok güzel, küçüklüğümdeki gibi…
Sonra dalıp gidiyorum seneler öncesine… Ablamla saati gece 3’e kurup sessizce yataklarımızdan çıkarak NBA maçı izlemek için hazırlanırdık. Önce sandviç yapar, sonra televizyon karşısına geçerdik. Kimseyi uyandırmamak için kısık sesle izlerdik. Lakers maçı var, efsane Kobe Bryant sahalarda, yanında Shaquille O’Neal... Sanki biraz sonra sergileyecekleri gösteri niteliğindeki performansın gururunu taşıyorlar. Şimdilerde uykusuzluğa hiç dayanamazken pazartesi sabahı uykusuz okula giderdik. Maçı izlemenin verdiği enerji, uykunun verdiği enerjiden daha yüksek olurdu.
Başarıları sayfalarca anlatılabilir
O zamanlar böyle adamlara özenirdi gençler. Türkiye’den Mehmet Okur olmak isterlerdi, Kobe Bryant gibi olabilmek için teneffüslerde basketbol oynarlardı. Şimdiki gibi amaçsız oyun kutusu açan adamlar gözlerinde devleşmezdi. “Kim olmak istiyorsun?” diye sorulduğunda nitelikli adamları söylerlerdi. En büyük hayalleri kısa yoldan para kazanıp ünlü olmak değildi. 'İyi'ye emek harcayarak ulaşılacağını bilirlerdi.
Dün öğrendiğim haberle çocukluğumdan bir parça koptu. Kobe Bryant helikopter kazasında, kızıyla birlikte hayatını kaybetmiş. Bryant, liseden sonra Lakers kulübüne geçmiş, 24 yaşındayken 3 şampiyonluk yaşamış, NBA tarihinde 34 yaşında 30 bin sayı barajını aşmış en genç oyuncu olmuş, tam 4 defa All Star organizasyonunun en değerli oyuncusu seçilmiş, milyonlarca gence örnek olmuş, hedef olmuş bir insandı. Başarıları sayfalarca anlatılabilir, 41 yaşına bu kadar başarıyı sığdırmak ve tüm dünyada ölümsüz bir ekol olarak adını tarihe yazdırmak sadece çalışmanın eseri olabilir.
Hoşça kal Kara Mamba!