Eski fotoğraflarımın hepsinin istisnasız Oscarlık olduğunu söyleyebilirim. Bazısında perişanlık var, bazılarında muhtemelen bayramda giydiğim, silah zoruyla bile giyilemeyecek piyanist şantör imajlı çocuk takım elbiseli halim... Ama hepsinde güzel bir tebessüm ve mutluluk duruyor. Şimdi eminim üç dolap elbiseniz olsa o tebessümü hissedemezsiniz. Eski fotoğraflara bakarken mutlu oluyor insan. Sıcaklık yüze vuruyor. Çocukluk doğum günlerinde çekilen fotoğraflara baktığımda evde yapılmış ama kıymeti ölçülemez bisküvili pasta ve limonata, annemin güzel permalı saçları, babamın henüz beyazlamamış bıyıkları ve kardeşlerin 'Bir an önce şu mum üflense de pastayı yesek' bakışları ve çok sevdiğimiz komşularımız... Bazen o soba, o güğüm, o divan, çekyat, duvara asılmış fotoğraflar sıcak, samimi, kalbe dokunan öğeler... İnsan neden hep özlem duyar geçmişe, geçmişine? Sadece yaşlısı değil, gençler bile neden özlem duyarız maziye? Nerede o eski bayramlar cümlesini neden söyleriz? Ne bayramlarımızı beğeniriz ne de düğünlerimizi. Özlemle hatırlıyoruz çocukluğumuzu. Sokaklarda misket oynadığımız, top peşinde koşturduğumuz her şeyi özlemle anıyoruz. Yeni olan hiçbir şeyde tat bulamıyoruz. Neredeyse tüm gülüşler sahte geliyor. Arkadaşlıklar, dostluklar sevgiye dair her şey. Nedeni çok basit. Sırrını ve çözümünü öğrenmek ister misiniz?
Neden özlem duyarız maziye?
Aslında değişen bir şey yok, sadece zaman tazeliğini yitiriyor. İyi gelen ne varsa sadece eskiden daha iyi geliyor zaman tazeliğini kaybettiği sürece. Bir saat önce tabakta duran elma diliminin bir saat sonra tazeliği bozuluyor. Hayatın tazeliği bozuluyor çünkü. Ayrıca dünya her gün kötüye gittiği için geçmişte kalan her şey bize güzel geliyor. Eskiden farkında olmadıklarımızı büyüdükçe fark ediyor ve farkındalığımız arttıkça mutsuzlaşıyoruz. Hatıralarımızda en uzaktaki şeyler hep en güzel kalıyor. Belki de insanın kendi kendine yalanı ya da inandırdığı bir duygu bile olabilir. Belki de hep böyle sanılır, aslında o eskinin de kendi içinde özenilen bir başka eskisi vardır. Romanlarda, betimlemelerde gökyüzü, güneş, yeşillikler olduğundan daha çok renkli değil mi? Çünkü sosyal medya ile, uzaklar yakınlaşsa bile yakınlar uzaklaştı. Yatak odasına kadar giren, telefonu uykuya geçiş anına kadar elde tutan ve son paylaşımlara bakmaya çalışan insanlar... Yanında olanı unutan ama telefonun şarjına yüksek önem veren insanlar... Başkalarının hayatını izleyerek mutsuzlaşan güruh... Değersizleşen ilişkiler...
Değerler ve kişilikler dejenerasyonu oluşuyor. Gerçekçi olmayan karşılaştırmalar ve değerlendirmelerle mutsuz insanlar oluşuyor. Eskiden ve eskiler daha güzeldir. Çünkü insan aklı ve farkındalığı belli bir seviyeye geldikten sonra birçok tecrübeler edinir ve genelde tecrübelerden dolayı birbirinden pek bir farkı da olmaz. Bu nedenle akıl belirli düzeye geldikten sonra insanın geçirdiği zaman, tecrübelerin farklı tecrübeler olmasının zorluğundan kaynaklı olarak yaşadığı şimdiki an basit ve alelade gelir. İyi ve güzel olan, sadece farklı tecrübelerin yaşanılması ve sıradışılıktır.
İsterseniz çok romantizm yapmayalım, bugünü güzelleştirmeye çalışın. Yanınızda olanın elini tutun. Yaşınız kaç olursa olsun sevdiğinizi söyleyin hayat arkadaşınıza.
İnsan kaç yaşında olursa olsun her daim eskiye özlem duyar. Bu duygu eskiden yaşanan anılar sebebiyle açığa çıkar. Bu nedenle özlem duyulan duygular doğrultusunda gerek bir insanı, gerek bir eşyayı, hissiyatı veya tamamen kendini daha güzel daha duygulu ve anlamlı bulur insan.
Umarım her daim tebessümle andığımız güzel eskileriniz olur.
Yaşar’ın 'Başımda Sevdan' şarkısında söylediği gibi mutluluk yaşarken değil sonradan hatırlanır sözlerini düşünerek şimdi güzel anlarınızı doyasıya yaşayınız.