Hayatın karmaşası içinde kendimize dönüp baktığımızda, doğayla olan bağımızın ne kadar zayıfladığını fark ediyoruz. Beton duvarlar arasında büyüyen çocuklar, ayaklarının toprağa değmediği bir dünyaya alışıyor. Oysa bir saksıda yetişen küçücük bir bitki bile, insanın ruhuna dokunmaya yetecek kadar güçlüdür.
Bitkiler sessizdir. Seslerini yükseltmez, şikâyet etmezler. Ancak onlara bir şans verirseniz, sabırla size yaşamın gerçek ritmini öğretirler. Bir filizin topraktan başını uzatması, bir yaprağın güneşe dönmesi ya da bir çiçeğin sabaha doğru açılması... Bunlar, sabır ve sevginin gücünü anlatan derslerdir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı bir araştırmaya göre, bitkilerle dolu bir ortamda bulunmak stres seviyesini düşürüp odaklanmayı artırıyor. Ofis masasında duran bir kaktüs ya da evinizin köşesindeki devetabanı bitkisi, yalnızca dekorasyon değil, aynı zamanda birer terapisttir. Çünkü bitkiler, sadece fiziksel değil, ruhsal sağlığımızı da besler.
Bitkilerle yaşamanın en güzel yanı, size bir sorumluluk vermesidir. Onları sulamak, ışık ihtiyaçlarını karşılamak ve büyümelerini izlemek, hayatın basit ama anlamlı ritüellerinden biridir. Çocuklarınıza toprakla uğraşmayı öğretin. Bir fidan dikmenin, o fidana su vermenin, sonunda meyve veren bir ağaca dönüşmesini izlemenin verdiği mutluluğu hiçbir ekran sağlayamaz.
Belki de bir bitki alarak başlamalısınız. Belki bir lavanta, belki bir aloe vera. Onu büyütmek, sizi de büyütecek. Çünkü bir saksının içinde hayat bulduğu o küçük kökler, aslında bize bir gerçeği hatırlatıyor: Hepimiz köklerimizle bağ kurduğumuzda güçleniriz.