Şirin SeverBen o duvarlara çarpa çarpa nasır tuttum...

HABERİ PAYLAŞ

Ben o duvarlara çarpa çarpa nasır tuttum...

Rıza taşrada yaşayan, dedesiyle birlikte ekmek yapıp satan bir delikanlı. Dedesinin fotoğrafını gösterdiği Hicran ile nişanlanmış, topu topu da iki kere görüşmüş onunla. Sonra bir gün kızın evden kaçtığı haberini alıyor... Kızı çok iyi tanımadığı için üzerinde durmuyor gibi görünse de içten içe kafaya takıyor, ‘Benim yüzümden mi kaçtı?’ diye dertleniyor. Çünkü resmini gördüğü andan itibaren ona aşık aslında. Kendine bile itiraf edememiş sadece. Merakına yenilip kızın peşine düşüyor. Koca İstanbul’da, bir vesileyle buluyor kızı. Hicran kötü yola düşmüştür. Sonrası mı? Savrulan hayatlar işte..

Haberin Devamı

* * *

Ben o duvarlara çarpa çarpa nasır tuttum...

Zeki Demirkubuz, 7 yıl sonra ‘Hayat’la sinemalarda. Yeni filmi de diğerlerinin izinden gidiyor; mutsuz hayatların içinde debelenen insanları anlatıyor. Karanlık, kasvetli, umutsuz hayatlar yaşayan insanları. Miray Daner’in oynadığı Hicran mesela... Ailesinin kendisine biçtiği kadere razı değil; kaçıyor. Gittiği yol, yol değil ama olsun, kendi hayatını yaşadığını düşünüyor muhtemelen. Muhtemelen diyorum, çünkü ne hissediyor, ne düşünüyor belli değil. İnatla susuyor. Nişanlandırılırken susuyor, kadın satıcısı onu satarken susuyor, baba evine dönüp dayak yerken susuyor, babası suratına bakmadığında susuyor, ikinci kez evlendirildiğinde susuyor. Onun susmasını ve sessizce savruluşunu izliyoruz sadece. İçim şişiyor izledikçe.

* * *

Demirkubuz bir söyleşisinde; “Özlemleri, hayalleri olan bir kızın kendisine dayatılanı kabul etmeyip özlemlerinin peşinden gitmesi, hayatın duvarlarına çarparak hizaya gelmesi, sıradanlaşması” diye özetliyor filmini. Yani özetle diyor ki; istediğin kadar kabul etme, kaç, uzaklaş ama gün geliyor kaderine razı olmak zorunda kalıyorsun. “Ben o duvarlara çarpa çarpa nasır tuttum/ ağlaya ağlaya yosun tuttum..” şarkısını bilirsiniz; Zeynep Casalini söylüyor hani. Hicran’ın macerası da bu şarkı gibi biraz... Duvarlara çarpa çarpa kaderine razı oluyor. Buna da içim sıkılıyor benim. ‘Hayat bu mu, bu kadar mı?’ diye uzun uzun düşünüyorsun üzerine. 3.5 saat sabrınız varsa izleyin derim çünkü çok şiirsel, çok gerçek, çok da acı. Bir o kadar da kasvetli, ağır ve yorucu. Gerçek hayat dediğin de kimileri için böyle değil mi zaten? Bu arada sözlerime son verirken; oyuncuları alkışlamak isterim naçizane. Filmdeki her bir oyuncu çok iyi ama Miray Daner ve Burak Dakak ilk filmleri olması sebebiyle özellikle kutlanmalı. Zeki Demirkubuz’un sinemaya armağanı gibi ikisi de; çok çok iyiler.

Haberin Devamı

Ben o duvarlara çarpa çarpa nasır tuttum...

Cem Karaca filmine vize

Son zamanlarda biyografik film modası var malum... Bunların bazıları çekiliyor ve vizyona giriyor, bazıları da ailelerin engeline takılıyor maalesef. En son Cem Karaca’nın hayatını anlatan ‘Cem Karaca’nın Gözyaşları’ filmi mahkemelik oldu. Sanatçının eşi İlkim Karaca, ‘kendisine filmde yer verilmediği’ ve kendisinden izin alınmadığı gerekçesiyle filmin durdurulmasını istemişti. Ama mahkeme bu isteği reddetti; film 26 Ocak’ta vizyonda olacak. Karar ilginç... Çünkü daha önce Neşet Ertaş’ın filmine de ailesi itiraz etmişti. Mahkeme sürecine rağmen filmin çekimleri devam etmiş, bitirilen film fokus gruplarına izletilmiş ama sonunda mahkemeden “Filmi yayınlayamazsınız” kararı çıkmıştı. Dolayısıyla insan merak ediyor; Cem Karaca’nın filmi vizyona giriyorsa, Neşet Ertaş’ın filmi neden yasaklandı?

Haberin Devamı

Ben o duvarlara çarpa çarpa nasır tuttum...

İtiraz nedeni eşlerin hırsı mı?

Cem Karaca filmine itiraz eden İlkim Karaca’nın gerekçesi, kendisine filmde yer verilmemesi! Yapımcı ise diyor ki; “İlkim Karaca’nın, Cem Karaca’nın hayatında olmadığı dönemi anlatıyoruz biz! Filmimiz Cem Karaca’nın çocukluğundan başlayıp sürgün yıllarında vatandaşlıktan çıkarılmasının ardından Türkiye’ye dönüş yaptığı dönemi kapsıyor. Cem Karaca’nın oğlu Emrah Karaca da filmimize danışman olarak katkı sağlamaktadır. Gerekli izinler de alınmıştır.” Buraya kadar her şey net. Dolayısıyla filmi büyük bir merakla bekliyorum. Neşet Ertaş filmine gelirsek... Bu film için Neşet Ertaş’ın ilk eşi ve çocukları şunu dedi: “Neşet Ertaş’a hayattayken bu tür teklifler gelmesine rağmen, sinema filmine asla müsaade etmemiştir. Çekilmesi olası bir filmde, isimlerimizin veya hayatımızdan kesitlerin yer almasına bizim de onayımız yoktur...” Yapımcı Mustafa Uslu ise Prof. Erol Parlak’ın iki ciltlik ‘Garip Bülbül Neşet Ertaş’ kitabını sinemaya uyarladıklarını ve bu kitabın her satırında Neşet Ertaş’ın onayı olduğunu ileri sürdü. Şunu demekten de çekinmedi: “Neşet Ertaş’ın ilk eşiyle gazinoda tanışması ve ailenin bu bilgilerden rahatsızlık duyması itirazların başlıca sebebi. İkinci eşi Seyhan Hanım’a filmde yer verilmesi de bu sebepler arasında.” Uslu “Bu insanlar Neşet Ertaş’ın hayatının son 15 yılında yoklar! Babalarıyla sadece bir kez görüşmüşler” diyerek de tepkisini ortaya koymuştu zamanında. Sadede gelirsek... Görüldüğü üzere pek çok hikayede itiraz sebebi; eski ve yeni eşlerin hırsları, egoları, duygusallıkları. Bu insanları yeni nesillerin de tanımasını sağlamak, haklarında bilinmeyenleri öğrenmek, ölümsüz hale gelmeleri için yapılan bir içeriği yasaklatmak yazık bence. Elbette sanatçıların ailelerine saygılı olunmalı ama eski eşlerin yarışı da çok ayıp değil mi? Bu insanlar halka mal olmuş kişiler, keşke aileler daha usturuplu, daha egosuz, daha aklıselim davranabilse.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder