İnsanlık için belki küçük ama benim için büyük bir keşiften bahsedeceğim size... Ankara-İstanbul arasında yüksek hızlı tren kullanmak ne büyük kolaylıkmış meğer! Ailem Ankara’da olduğu için sürekli giden gelen biri olarak, artık havalimanına gitmekten aşırı üşenir olmuştum. Şöyle düşünün... İstanbul’da hele de trafik saatiyse, en az 2 saat öncesinde havalimanına gidiyorum. Bagaj kontrolüydü, rötardı, telefonları/ bilgisayarı kapat derken hep bir kısıtlama. E inince, Ankara şehir merkezine en iyimser tahminle 40 dakikada varıyorsun. Oldu mu sana en az 4 saatlik yolculuk! Arabayla gitsen yorgunluk, ayrıca çalışman gerekiyorsa çalışamazsın. Hele kışsa Bolu Dağı civarı riskli. Geçen gün Ankara’dan döneceğim yine; havalimanına gitmek resmen gözümde büyüyor, kuzenim dedi ki, “Neden hızlı treni kullanmıyorsun?” Hakikaten niye? Aklıma bile gelmedi çünkü! Uçağın rahatlığına alışmışız ama aslında daha çok yoruyor, farkında değiliz. Hemen girdim hızlı tren bileti satan tcddtasimacılık.gov.tr sitesine. 4.5 saat sürüyormuş Ankara-İstanbul. Tarihi seçtim, vagonu seçtim, sıra fiyata geldi. Normal bilet 540 TL, business bilet 810 TL. Öğrenci, öğretmen vs indirimleri de ayrı. Tekli oturmak istediğim için business bilet seçtim.
Tekli koltuklarda yanınızda kimse yok, mis. Ortada masası olan yüzü birbirine dönük grup koltuklar da var. Kalabalıksanız keyifli olur. Havalimanı kaosu olmayan, ferah, sakin Ankara Garı’ndan bindim trenime. Aa, koltuk araları nasıl geniş ve rahat. Uçakta sıkışarak oturmak, o binme kaosu, inme kaosu yok, hele de yandaki yolcuyla ‘kolçak kimin’ kavgası yapmak hiç yok. Çantada sıvı mı var önemli değil. Oturduğun ilk andan itibaren bilgisayarını açıyorsun, telefonda konuşuyorsun, internetin varsa istediğin gibi telefonunu kullanıyorsun. Üstelik şehrin ortasında iniyorsun trenden. Özetle, ben bayıldım bu tren işine ve kullanmayan varsa şiddetle önermek istedim. Sosyal medyada da bunları yazınca, şöyle şikayetler geldi hemen: “WC’ler temizlenmiyor, ekranlar çalışmıyor. Ayrıca 65 yaş üstü ve emekli indirimi yok. Lütfen bunları da dile getirin.” Evet, bu konuya el atılsa iyi olur. Evet tuvaletler de temiz değil ama bizim insanımız genelde tuvalet kullanmayı bilmediği için AVM tuvaleti de, uçak tuvaleti de, restoran tuvaleti de leştir. Bu trene özgü bir durum değil bence. Ama bu da bir gerekçe değil, tuvaletlerin temizliğine dikkat etmeli TCDD. Sonuç? Eğer Ankara-İstanbul arası araba kullanmak istemiyorsanız, yüksek hızlı tren şahane bir alternatif. Tadını çıkarın derim.
HASTA ZİYARETİNİN KISASI...
Geçen hafta 5-6 gün Ankara’da, bir hastane odasında refakatçiydim. Dolayısıyla da hasta ziyaretine gelenleri bol bol izleme şansım oldu. Tek kelimeyle şunu diyebilirim, gerçekten enteresan bir milletiz! Bir kere kapıyı çalan içeri giriyor. Ameliyattan yeni çıkmış bir hastanın odasına girmek için izin istemek hak getire. İçeri giren de, güne gelmiş gibi saatlerce oturuyor. 3 saat oturanı biliyorum mesela; yakının diye bir şey diyemiyorsun ama sarsmak istiyorum; “hasta ziyaretinin kısası makbuldür kardeşim, sen hayırdır!” Ama diyemiyorsun işte. Görsün hastanın halini diyorsun ama empati sıfır! Onu da geçtik, hemşire ya da doktor içeri girdi diyelim; ‘biraz dışarı çıkayım, özel konuşurlar belki ya da mahrem bir durum var’dan da anlamıyor bazısı. Ayrıca içerde iki kişi varsa girme bi’ zahmet ama yok giriyor. İçerisi ana baba günü. Sohbet muhabbet gırla! Arayanlar ayrı alem... Akşam 9’dan sonra arayabiliyor hastayı mesela. Yahu sen işini gücünü bitirdin, ancak aklına geldi diye o saatte araman normal mi? Oha yani! Hadi telefonu ben açıyorum sorun yok ama sorular bombastik bu sefer. ‘Ameliyat nasıl geçti, ağrısı var mı, e uyuyor mu, ne zaman çıkacak, sen ne zaman geldin, e daha daha nasılsın...’ Bitmiyor arkadaş sorular! Hastanede günlerdir heder olmuşuz bu neyin sorgusu yahu! ‘Geçmiş olsun, iyi mi, bir ihtiyaç var mı?’ de kapat, insan ol biraz. Sen inlerken, ağrılar çekerken, uyuşmuşken, konuşamıyorken ya da narkozun etkisinden daha çıkamamışken sana bu kadar soru sorulsa iyi mi hissedersin? Gerçekten medeniyet, görgü bize o kadar uzak kavramlar ki.. Ne diyeceğini bilemiyorsun bazen. Neyse tüm hastalara acil şifalar, hasta yakınlarına sabırlar diliyorum.
İLİŞKİ KRİTERİ; SİNEMA SOHBETİ!
Gün geçmesin ki birileri ideal sevgiliyi tarif etmesin! Bu kez de Hadise “Yakışıklılık bir yere kadar!” şeklinde tarif etmiş ideal erkeği. Eklemiş; “Aşırı yakışıklılığı geçelim, benim için önemli değil. Uzun boylu olsun, saçı uzun olsun gibi kriterlerim yok. Yakışıklılık bir yere kadar bence. Günün sonunda o kişiyle bir film izledikten sonra film üzerine sohbet edemiyorsan bu bir ilişki değildir.” Film sohbeti önemli tabii. Benim anladığım kadarıyla Hadise, sapyoseksüel ilişkiden bahsediyor. Yani zeki erkeklerden, entelektüellikten bahsediyor. Bunun daha önce metroseksüel olanları modaydı biliyorsunuz...
Yani dış görünüme önem veren erkekler revaçtaydı. Yakışıklı, bakımlı ama kafası boş erkekler sıktıysa demek, bir ara da überseksüel ilişki moda oldu; kendine güveni olan, erkeksi duruşunu muhafaza eden, zarif ve kaliteyi önemseyen erkekler kastediliyordu burada da. Allah herkesin gönlüne göre versin tabii de, herkes ne kadar da emin istediği şeyden. En çok da buna şaşırıyorum ben.