Şu hayatta çok az şey var Yaren Leylek kadar beklediğimiz... Her bahar, onun gelip Adem Amca’nın kayığına konması kadar bizi mutlu eden, umutlandıran çok az şey... Onlarınki çok başka bir hikaye. Adem Amca şöyle anlatıyor: “Yaren ile 2011 yılında tanıştık. Mart ayında balığa çıkmıştım, bir leylek kayığıma kondu. Daha önce hiç kayığa binen leylek görmemiştim.
Tuttuğum balıklardan ikram ettim, yedi, doyurdu karnını, uçtu gitti. Marttan ağustos ayına kadar 6 ay, her sabah kayığa gelip kondu. O karnını doyurdu, ben de rızkımın peşine düştüm. Bütün yazı böyle geçirdik. Her sene mart oldu mu heyecanım başlıyor gelecek mi diye. Uzun yoldan geldiği için gelebilecek mi merak ediyorum. Yaren gelince, bahar geliyor, bütün güzellikler ortaya çıkıyor...” Yaren dün sabah geldi yine ve beklendiği yere kondu. 14’üncü kez kavuştu iki dost! Sosyal medyayı görseniz, bir coşku, bir coşku. Sanki uzak diyarlardan sevdiğimiz biri gelmiş gibi bir sevinç. Bu ikilinin buluşmasına bizi bu kadar bağlayan şey ne acaba diye düşündüm açıkçası. Gezindim, bakındım yazılanlara, paylaşımlara. İlginç gerçekten insanların hissettikleri. “Siz kavuştunuz biz ısındık” diyen, “Yaren gibi yâri olmalı insanın” diyerek olayı malum yerlere bağlayanlar, “Leylek bile çoğu insandan daha vefalı” diye göndermeler yapanlar, ne ararsanız var. Bir fenomen şöyle yazmıştı; “Bu hayvan benim için bir ümit sembolü. Sanki kuruyan dallarım yeşerecek gibi, gelişiyle çiçek açacağım...” Anlayacağınız herkesin bu buluşmaya yüklediği anlam başka. Değer vermenin, sevginin, vefanın, hatırlı olmanın iyice unutulduğu günümüze bir mesaj en çok da. Herkesin duygulanması, aslında bu duygunun ölmediğini görmekten belki de. Leylek bile bunu yapıyorsa umut var demektir hâlâ. O yüzden bu kavuşma bu kadar özel, bu kadar güzel.
50 YAŞINDA GHOSTING NEDİR?!
kavuşamayanlara gelelim mi biraz da? Madem geldi bahar ayları, titrer gönül yayları (evet bu kötü espriyi de yaptım maalesef) Demek ki ilişki konuşmanın tam zamanı. Çünkü bahar aylarında kalp daha açık, daha müsait hoşlanmaya, beğenmeye, elektrik almaya vermeye. Herkesin içi kıpır kıpır. Bu aynı zamanda kanmalara, göz boyamalara, tehlikelere de açık olmak demek. Niye? Çünkü doğru düzgün ilişki yaşamak, az rastlanır doğa olayı gibi bir şey artık! Büyük ikramiye, altılı tutturmak gibi. Yakın bir arkadaşım, daha çok yeni ghosting kurbanı oldu mesela. Konuya biraz da o yüzden girdim açıkçası. Ghosting ya da ghost’lamak, herhangi bir gerekçe olmaksızın bir partner ile tüm iletişimi ve teması beklenmedik şekilde kesmek demek. Erkeklerde bu olay moda şimdilerde. Tanışmak için ölüp biten erkek, kızla 1.5 ay dolu dolu, güzel bir ilişki yaşadıktan sonra telefonlara dönmemeye ne oluyor da karar veriyor acaba? Söz konusu kişi ergen falan da değil; 50 yaşını geçmiş biri. 50 yaşında biri neden ‘ben şu şu nedenlerden bunu devam ettirmek istemiyorum’ diyemez mesela! Ya da ‘sen şöyle bir hata yaptın, bu bana göre değil’ demek bu kadar mı zor? Bu nasıl büyük bir özgüven eksikliğidir, nasıl bir korkaklıktır? İlişkiye yeni başlamışsın zaten, birbirini tanıma dönemindesin, ‘bana uymadı’ demek ve medenice bitirmek varken, kaçmak nedir? Ben anlamıyorum bunları. Gerçekten erkeklerin Yaren Leylek’ten öğreneceği çok şey var.
İlişkiyi tatil gibi yaşamak
Olayı duyan bütün kızlar toplandık tabii... Bütün sinirimizle adama saydırırken, kankamızı teselli edip, ilişkileri masaya yatırırken; kızlardan biri dedi ki, “İlişkiler bizde pazartesi gibi yaşanıyor, çok yanlış!” “Ne gibi, ne gibi?” dedik hep bir ağızdan. Ciddiye de aldık çünkü kitap falan yazıyor bunu söyleyen. “Bizim ülkemizde pazartesi gibi yaşanıyor ilişkiler” diye tekrar etti ve anlatmaya başladı: “Yani endişeli, yorgun, kaygılı, önümüzde neler var, bu hafta neler olacak bir bakalım diyerek, üzerimizde bir ağırlıkla giriyoruz ilişkiye. Oysa tatil gibi yaşanmalı ilişki. Bir ilişkiyi tatil gibi yaşarsak ve yaşatırsak, hiçbir zaman bitmesini istemediğimiz bir şeye dönüşmeyecek mi? Tatillerde rahatız, keyifliyiz, daha hafifiz ya, ilişki de böyle keyifli olmalı...” Derin bir sessizlik tabii. İlk başta kulağa ne kadar iyi geliyor, ne kadar doğru. Derin derin düşünmeden, bu hafta nasıl geçecek/ bitecek mutsuzluğuyla değil; tatil keyfiyle yaşamalı ilişkiyi. Kasmadan, en hafif kıyafetlerimiz üstümüzdeymiş gibi, kendimizi rüzgara bırakmış gibi, yüklerimizi atmış, tadını çıkarmaya odaklanmış... Biraz durup düşününce, ghosting kurbanına döndü bütün kafalar bir anda. “İyi de yıl 365 gün. Bir yılda kaç gün tatil yapabiliriz ki?” dedi gözleri sulu sulu. E şimdi bu kız da haklı. Zaten daha 1.5 ayda kaybolan adamla tatil mi yapılır? Tatilde kaybolup gitse daha büyük travma! Epey bir tartıştık, bir sonuca varamadık. Sonuçta karpuz değil ki adam dediğin; tanımıyorsun, anlamıyorsun... Sen tatil kafasında takılırken, bir bakmışsın atı alan Üsküdar’ı geçmiş. Hiçbir şeyin garantisi yok. Hele bu dönemde erkeklerin, ilişkinin, tatil kafasının hiçbir garantisi yok! Ne var biliyor musunuz? İnsanın ahlaklısı, erdemlisi, terbiyelisi, vicdanlısı var sadece. Düzgün insan, düzgün davranıyor. Bu nettir ve değişmezdir. Ghosting yapan erkek de terbiyesizin önde gidenidir. Nokta! Bak yazdıkça, yine kuruldum o adama!