Çok aşık olduğunuz kişi size zarar verse, ruhunuzda ve vücudunuzda onarılmaz yaralar açsa, hadi dümdüz söyleyeyim, size şiddet uygulasa, hemen ayrılabilir miydiniz ondan? Zor karar. Dünya bunu yapamayanların örnekleriyle dolu. Çok sevdiği için, aşık olduğu için, çocukları için, başka şansı olmadığı için şiddet gördüğü halde bunu görmezden gelen, ‘aslında kazaydı’ diyen, istemeden olduğuna kendini inandıran o kadar çok insan var ki. İşte İngiliz yazar Colleen Hoover’ın çok satan romanı ‘Its Ends With Us’tan beyazperdeye uyarlanan ‘Bizimle Başladı Bizimle Bitti’ tam da böyle bir hikaye. Blake Lively ve Justin Baldoni’nin başrolleri paylaştığı, aynı zamanda Baldoni’nin yönetmen koltuğunda oturduğu film; aile içi şiddeti ve bir kadının toksik bir ilişkiden kurtulma mücadelesini anlatıyor.
Amerika’da ilk hafta sonu gişede ikinci sıraya yerleşen film; bizde 3 haftada 32 bin 254 seyirciye ulaşmış. Az evet ama bu benim filmi sevmeme engel değil! Çok naif, çok dozunda bir yerden anlatıyor kadına şiddeti. O nasıl oluyor derseniz; suistimal etmiyor, dramatize etmiyor. ‘Yakışıklıyım, zenginim, herkes bana hasta’ diyen bir beyin cerrahı ile güzeller güzeli bir kadının aşk ve tutku dolu ilişkisinin içine, şiddet nasıl bir çatlak bulup da sızıyor, onu gösteriyor izleyenlere. Babasının annesine şiddet uyguladığını görerek büyüyen bir genç kız, bu yüzden babasını silebiliyor ama gün gelip kendisi de aynı şiddete maruz kalınca, önce yok sayıyor, sonra ‘kaza olduğuna’ inanıyor ama çocuğu olduğunda kararını veriyor. Kızının babasına soruyor; “bir gün kızın bunu yaşasa, şiddet görse, ona kocanın yanında kal diyebilir misin?” Mesaj belli; bitirmek senin elinde. Aile travmalarına son vermek senin elinde! Yazarın, gerçek hayatta annesi ve babası arasındaki ilişkiye dayandırarak yazdığı hikayede, şiddete maruz kalan bir kadının seçimini izliyoruz özetle. Yazarın da dediği gibi, “istismarı yaşamamış pek çok insan, ‘bu benim başıma asla gelmez’ diye düşünüyor ama bunun ne kadar çok katmanı olduğunu ve size zarar veren kişiyi ne kadar sevdiğinizi hesaba katmıyorsunuz..” Doğru, dışardan ahkam kesmek çok kolay... Ama ‘bizimle başladı, bizimle bitti’ demek kırabilir ancak bu döngüyü.
‘Gold’ salon dayatmasına karşıyım!
Yukarıda anlattığım filmin hikayesini ilk okuduğumda çok merak ettim ve koşarak İstinyepark’ın sinemasına gittim. İzlemeden de dönüp geldim! Çünkü dayattıkları şey hoşuma gitmedi. Biliyorsunuz AVM sinemalarının bazılarında normal salonların dışında bir de ‘gold salon’ dedikleri daha lüks, deri koltuklu, ayaklarınızı uzatabildiğiniz butik salonlar var. Haliyle fiyatı normal bilet fiyatının iki katı. Ben bu filmi izlemeye gittiğimde sadece Gold salonda oynuyordu. “Neden normal salonda yok?” deyince de “Onlarda animasyon filmler var” dediler. Yani daha kârlı olanlar muhtemelen! Ben de bu dayatmaya sinirlendim ve çıktım! Keşke filmi normal salonda da gösterseler ve tercihi seyirciye bıraksalar. O filmi izlemeye gelmiş seyirciyi iki kat fiyat ödemeye mecbur bırakmasalar. Bu şekilde ‘seyirci gelmiyor’ diye daha çok ağlarsınız değerli salon sahipleri.
Show business böyle yapılır!
81. Venedik Film Festivali’nde ünlüler geçidi yaşanıyor resmen. Festivale damga vuran ise George Clooney ve Brad Pitt ikilisi oldu. Öyle eğlenceli görüntüler yarattılar ki, geri kalan kim varsa silik kaldı. Show business nasıl yapılır hakkını verdiler, ‘Aştık biz, yaladık yuttuk’ seviyesindelerdi ve kendileri de eğlendi. Hele George Clooney, tam ergenler gibiydi ve enerjisi müthişti. Brad Pitt’e arkadan kulak yapıyor, dans ediyor, gazetecilerin arasına girip onlarla oturuyor, kırmızı halıyı oyun alanına çeviriyor vs. İnanılmaz tatlıydı. Nispeten daha cool durmaya çalışan Brad Pitt de ona uymak zorunda kaldı sonunda. Festivalin müthiş ikilisi oldular gerçekten. Clooney ve Pitt’in festivalde olma sebebi ise yeni filmleri idi. 16 yıl sonra biraraya gelerek başrolünü üstlendikleri filmleri ‘Wolf’ Venedik’te yarışma dışı gösterildi ve dünya prömiyeri yaptı. Film, eylülde bir dijital platformda yayınlanacak. Clooney ve Pitt ikilisi yapım şirketleri aracılığıyla yapımcı olarak da projede yer alıyor ayrıca. Gel de şu filmi merak etme şimdi!
‘Eşkıya’ yeniden sinemalarda
Bu arada bizim sinema cephesinde neler oluyor? Türk sinema tarihinin mihenk taşlarından iki unutulmaz film, yeniden beyazperdeye taşınıyor! 1996 Yapımı ‘Eşkıya’ ve 1998 yapımı ‘Her Şey Çok Güzel Olacak’ vizyona girişlerinden yaklaşık çeyrek asır sonra, seyircinin karşısında olacak.
* ‘Eşkıya’, Yavuz Turgul’un yazıp yönettiği, Şener Şen ve Uğur Yücel’i bir araya getiren ‘kült’ filmlerden biri olarak tarihte yerini aldı.
* 1998 yılında, Cem Yılmaz ve Mazhar Alanson’u buluşturan ‘Her Şey Çok Güzel Olacak’ filmi ise, diyalogları ve müzikleri ile hâlâ hafızalarda. Filmler, Ömer Vargı tarafından orijinal özellikleri korunarak restore edildi ve yeniden sinema perdesine hazır hale getirildi. İki film de 6 Eylül’den itibaren sinemalarda.