Şunu anladım ki bu ülkede bir taksici lobisi var, bir de kuaför lobisi! Koca bir ülkeyi parmaklarında oynatıyorlar, kimse de gıkını çıkaramıyor. Taksicileri biliyorsunuz zaten, yaşadıklarımız ortada... Kuaför lobisi de hiç fena değilmiş meğer. Bizi dip boyası gelmiş bakımsız saçlarla, manikürsüz pedikürsüz tırnaklarla dımdızlak ortada bıraktılar. İsyanlardayım çünkü artık pazar günleri kuaförler kapalı! Ticaret Bakanlığı tarafından alınan karar gereğince; kuaför, güzellik merkezleri ve berberlerin 1 Temmuz 2024 itibarıyla pazar günü kapalı olması kararlaştırıldı. Neden? Bilmiyoruz. Kuaförler de bilmiyor üstelik. Birkaç kuaförün ‘pazar günü izin yapamıyoruz, evimizde ailemizle olamıyoruz’ şikayetiyle gündeme geldiği söyleniyor bu kararın. Sonuç? Kadınlar mağdur! Kadınlar perişan! Zira hafta içi çalışan ve vakti olmayan pek çok kadın, kuaför bakımını pazar günü yapıyordu. Dip boyasıdır, röflesidir, manikürü, pedikürü, ağdası derken saatler süren bu işlere hafta içi işten çıkıp zaman ayırmak imkansızdı. Özel sektörde cumartesi çalışan da bol ya da cumartesi kalabalık; bir pazar kalıyordu geriye. Hayır, pazar günü izin yapmak isteyen kuaföre haksızlık etmiyorum... Pazar iznini dönüşümlü yapmak da, ihtiyacı olana pazar günü izin vermek de pekala kuaförlerin inisiyatifindeyken, koca bir sektörü pazar günü çalışamaz hale getirmek mantıklı mı sizce? Benim kuaförümdeki çalışanlar da mutsuz, “Hafta içi izin yaparak biz de resmi işlerimizi hallediyorduk” diyorlar. O zaman bırakın isteyen, istediği gün kapasın dükkanını. Bakın kimse dip boyası gelmiş bir kadın kadar tehlikeli olamaz, aklınızı başınıza toplayın!
O duruşa bir reklam şart!
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’nda, 10 metre havalı tabanca karışık takım mücadelesinde gümüş madalyayı kapan Yusuf Dikeç, hala en çok konuşulan kişi. Bakın birinci olan Sırp atıcıyı kimse konuşmuyor. Dünyanın en şanssız şampiyonu ilan edilse yeridir, vallahi yazık! Ama ikinci olan Yusuf Dikeç, şimdiden bir fenomen olmuş durumda. Hem de küresel bir fenomen. Hatta olay öyle yerlere vardı ki, şu ara yakışıklılığına övgüler düzülüyor. Dünya Yakışıklılar Günü mü ne varmış; bu vesilesiyle onun fotoğrafları, havalı videoları süslüyor sosyal medyayı. Zamanında ‘Deprem Dede’ Ahmet Mete Işıkara’nın bile ‘en yakışıklılar’ listesinin başına oturtulduğunu gören bu gözlerim, şaşırmıyor artık bu haberlere. Zira bizde yakışıklılık deyince kriterler, kaş göz tip vs olmuyor genelde... Bir uzmanlık, güven duygusu, cool tavırlar, ne şekilde gündemde olduğun gibi özellikler devreye giriyor anladığım kadarıyla. Neyse, sonuçta şu eli cebinde atış yapma pozunun kullanılmadığı/yerleştirilmediği kare hemen hemen yok! Nurgül Yeşilçay bile akıma uydu; eli cebinde bulaşık yıkadı. Yeter ki bize malzeme olsun, mizah dozu anında tavan yapıyor. Şimdi ben hangi markanın Yusuf Dikeç’i kapacağını bekliyorum merakla. Eli cebinde atış mı yapar, eli cebinde başka şeyler mi yapar bilmem ama bakın çok yakında bir reklamda oynar. Demiştin, dersiniz!
Fedon nasıl paraya dönüştürdü?
Bazen istediğin kadar uğraş, para dök, reklam yap, hatta ne kadar anlatırsan anlat istediğin şeye ulaşamazsın, şöhret olamazsın. Bazen de hiçbir şey yapmazsın, en ufak çaban olmaz ama yaptığın tek bir hareketle gündeme oturursun. Bir sabah kalkarsın, ünlüsün! Yusuf Dikeç’in yaşadığı şey ikincisi. Adam kasmadan işini yaptı sadece ve şöhret oldu. Hayat böyledir işte; tek bir hareketin, bir alışkanlığın ya da bir bakışın/duruşun seni başka yere taşır. Bir kıvılcıma bakar her şey. Belki aynı hikayeler değil ama Fedon mesela... Yaz kış yanık olan teniyle suya atlayışı, yıllarca yazın sembolü oldu. Cumburlop diye suya düştüğünde Fedon, yaz gelmiş sayıldı. Fenomendi bu konuda. Adam ne yaptı peki, önce güneş yağı çıkardı... Ardından da fenomen atlayışını paraya dönüştürmek için markalardan teklif gelmesini bekledi. Migros’la anlaşmasını yaptığı an da, hoop dedi atladı suya. İlk başta böyle bir niyetle başlamadı, hepimiz biliyoruz; magazin muhabirlerine şov yaparken üzerine yapıştı bu hareket. ‘Hayat böyledir’ derken, işte bunu kast ediyorum. Kaçınılmaz son, bakalım milli atıcımız Yusuf Dikeç hangi marka için karizmatik duruşunu yapacak?
Buzdaki mikroplar fena!
Kimle konuşsam hasta; boğaz enfeksiyonu var. Sebep de, içeceklerimize atılan buzlar! Bu yaz sıcaklarında gittiğimiz her yerde içtiklerimize bol buz istiyoruz ama hiç iyi yapmıyoruz. Pek çok yerde ya musluk suyundan buz yapıyorlar ya da hijyenik olmayan koşullarda üretilen buzları satın alıyorlar. Amerika’da bir ortaokul öğrencisi bu konuyu proje yapmış. Fastfood restoranlarında verilen buzların tuvalet sularından daha kirli olduğunu ortaya çıkarmış. 12 yaşındaki Jasmine, 5 restorandan topladığı örnekleri test ettirmiş ve yüzde 70’inde buzdaki bakteri oranının tuvalet suyundan fazla olduğu görülmüş. Çok fena değil mi ya? Alın şimdi bu bilgiyle ne yaparsanız yapın! Artık dışarı çıkarken termosta kendi buzunuzu mu götürürsünüz, buzsuz içecek mi tercih edersiniz bilemem ama eyyam-ı bahur sıcakları geliyor, dikkatli olmanızı tavsiye ederim.