Sen kadınsın, zekisin ama bazen de gerçekten aşırı cinssin. Bakma sevgilime be kadın, çıkacak adın Mesaj atma kocama, gözünü dikme ocağıma Nasıl bozuldunuz böyle hadi söyle, açarsan mahremini içeri girer işte öyle. Uçkuruna sahip çıkmayandan yeteri kadar çekmedik mi? Dik dur, ahlaklı ol ki, seni hak ettiğin gibi sevsinler…
Yonca Evcimik durmuş durmuş 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü için bu ‘özel’ şarkıyı yapmış. Sözlere bakın; şiddeti eleştiriyor mu yoksa kadını yerden yere mi vuruyor hiç anlamadım. Resmen ‘bunları yaparsan şiddeti hak edersin’ demeye getiriyor. Son derece cinsiyetçi! Dolayısıyla günlerdir ‘burada amaç neydi?’ diye birbirine soruyor herkes. Ki kendisine de sorulmuş; “Tartışılsın, konuşalım kavga edelim istedim. Görüyorum ki, şarkı bu ortamı yarattı” demiş. Evet şarkı bir tartışma yarattı ama sandığı gibi değil... Olay gündeme gelmekse, Evcimik bunu başardı sadece, tebrikler. Onun dışında, bu şarkıyla bir farkındalık yaratılması mümkün değil. Çünkü kadınları resmen gömmüş!. “Ayıp olan ne varsa altını çizmek istedim” demiş bir de. Ayıp olan ne varsa; değişsin istediğimiz, dilimizden çıkaralım istediğimiz ne varsa zıddını şarkıya koymuş. ‘Bandıra bandıra ye beni, doyamazsın tadıma’ diyen biri, ne oldu da bu hale geldi acaba? Bir de herkes rap söylemek zorunda mı? Bu kadar vasat bir şarkıyla çıkış yapmak istediğinde, ‘yapma’ diyen kimse mi olmaz insanın etrafında? Yazık olmuş.
Maradona'nın masası
Nusret’in seveni de çok, nefret edeni de. Başarılı bulan da var, karikatürize bir karakter olarak gören de. Ama şu bir gerçek ki, adam kendinden söz etmeyi başarıyor. Eti kesme şekilleri, ete tuz dökmeleri, uçağıyla teknesiyle verdiği pozlar, yeni açtığı restoranların önünde kuyruklar yaratması derken her şeyiyle konuşturuyor. Bir pazarlama ustası olduğu için, efsane futbolcu Maradona’nın ölümünü de es geçmedi. Önce Dubai’deki Nusret’e gelen Maradona’nın görüntülerini yayınladı sosyal medya hesabında. Ardından ‘Maradona’nın masası’ diyerek Dubai’deki o masayı anı masasına dönüştürdü. Etrafına kırmızı şerit çekerek, bir anlamda müze ortamı yarattı. Nusret’in başarısı bu galiba, fırsatları hiç kaçırmaması.
https://www.instagram.com/p/CID-8hclCUI/
Satranç dizisi mi, satranç kitabı mı?
Pandemide en konuşulan, ve tavsiye edilen dizilerden biri ‘The Queen’s Gambit’ oldu. Başarılı bir kadın satranç oyuncusunun hayatını anlatan dizinin bu kadar ilgi çekmesi gerçekten enterasan. Çünkü aşk yok, ihtiras yok, entrika yok! Niye değil mi? Ama iş iyi olunca izleniyor işte! Üstelik okuduğuma göre; dizi o kadar beğenilmiş ki; satranca olan ilgi artmış. Dizi vizyona girdikten sonra dünya çapında satranç seti aramaları ve satışları yüzde bin artmış. İşte dizilerin gücü! Kitleleri nasıl etkilediğinin en açık göstergesi. O zaman bu diziyi izleyip sevenlere bir tavsiye: Stefan Zweig’ın ‘Satranç’ kitabı da; bir satranç oyuncusunun hikayesini müthiş anlatır. Yazarın, en tanınmış eserlerinden biridir. Müthiş anlatıma sahip, çok okunası bir kitaptır ama WhatsApp gruplarında bu dizi kadar tavsiye edilmedi maalesef. Dizi vesile oldu deyip okuyun derim, pişman olmazsınız.
Bir sorum var sayın hakim!
POSTA’nın dünkü manşetini okuduğum andan beri düşünüyorum... Gerçekten büyük haksızlık! Ordu’da ambulans hemşiresi olarak çalışan Cemile Deniz, eşinden boşanıyor. Mahkeme çocuğun velayetini geçici olarak anneye veriyor. Ama koca; karısının ambulans hemşiresi olduğunu, evlere girip çıktığını, kronik rahatsızlığı olan çocuğunun salgın nedeniyle ağır risk altında olduğunu ileri sürüp velayeti istiyor. Mahkeme çocuğun geçici velayetini babaya veriyor. Sağlıkçılar da bu kararın emsal olmasından endişe ediyor elbette. Bu kararı verenlere soruyorum şimdi: Pandemi başladığı günden beri çocuklarına bakan sağlıkçıların çocuklarını anne babalarından uzaklaştıracak bir çözümünüz var mı? O çocuklar da risk altında değil mi? Başka sorum yok!
Bu neyin kafası!
Alın işte, bilmece bir açıklama daha! Tuba Büyüküstün; Ekin Mert Daymaz’la ilişki iddialarına şu sözlerle yanıt vermiş:
Biliyorum bana aşkı yakıştırıyorsunuz, adına ilişki diyorsunuz. Benim adıma mutlu oluyor, beni de yeriyorsunuz. Ama ben bu aralar kendimle ilişki yaşıyorum. Kendimle bitmeyen bir randevudayım. Kendi gözlerimin içine bakıyorum. Kendi ellerimi tutuyorum. Önce kendi ruhuma dokunmalı, aşkın kendisi olmalıyım...
Tamam pandemide çoğunluk, kendiyle ilişkide, kendi ellerini tutuyor, kendi ruhuna odaklanmış, orasını anladık tamam da… Tuba Büyüküstün ne diyor anlayan var mı? Bu ilişki var mı, yok mu? ‘Beni yeriyorsunuz’ ne demek? ‘Aşkın kendisi olmalıyım’ın manası ne? Bunlar oyalama taktiği mi? Değilse, neyin kafası? Aşk kafası mı? Gerçekten bize bir decoder lazım. Bu şekilde çok yoruluyoruz, çook!