Şirin SeverHiç ölmeyecekmiş gibi kötü olmayı seçenler...

HABERİ PAYLAŞ

Hiç ölmeyecekmiş gibi kötü olmayı seçenler...

“Parktaki çocukları izler misiniz hiç? Bazı çocuklar, anneleri çağırdığında, ona itiraz eder ve gitmek istemez hani eve... Ben o, itiraz etmeden annesinin peşine düşen çocuk olmak istemiyorum.” ‘Living-Yaşamak’ filmini izlerken not etmiştim bu konuşmayı. Ömrünün son günlerini yaşayan bir adamın hikayesini anlatıyor film. Deyim yerindeyse ot gibi yaşayan, işinde evraklara gömülen ama hiçbir şeyi çözmeye ve değiştirmeye çalışmayan, rutinde kalan, boş ve anlamsız bir hayat yaşayan ‘Williams’ isimli karakterin öleceğini öğrendiği andan itibaren değişmesinin hikayesi. Hayatı dolu dolu yaşamaya başlıyor, yemeklere gidiyor, arkadaşlar ediniyor, kalan vaktini en iyi şekilde değerlendirmek için çabalıyor ‘Williams’. Hatta daha önce hiç umursamadığı, sorumlusu olduğu bürokratik işlerin yürümesi için elini taşın altına koyuyor. Deyim yerindeyse, dünyada bir iz bırakmaya çalışıyor. Soranlara da, “Çok fazla vakti kalmadığını bilmek harekete geçiriyor insanı” diyor. Oldukça dokunaklı ve etkileyici bir film. Toplumdaki yalnızlaşmayı, bencilleşmeyi, insanın çocuklarına/ çocukların anne babalarına yabancılaşmasını mükemmel derecede iyi anlatıyor. En İyi Uyarlama ve En İyi Erkek Oyuncu oscarlarının da sahibi.

Haberin Devamı

Hiç ölmeyecekmiş gibi kötü olmayı seçenler...

* * *

Peki nerden geldi aklıma bu film? Haberleri, sosyal medyayı takip ettikçe, ‘hiç ölmeyecekmiş gibi kötü herkes’ diye düşündüm de ordan geldi. Olup bitenlere, okuduklarımıza, insanların öfkelerine, bencilliklerine, kavgalarına, başkalarının hayatına müdahale edişlerine baktım baktım da hatırladım. En çok da İzel’in yazdıklarını görünce, düşündüm: Çok fazla vaktimizin kalmadığını bilsek, bu kadar boş yapar mıydık yine de? Yüzündeki izlerin, kendi deyimiyle ‘çukurların’ kapatıldığı, belli ki sahne öncesi çekilen bir karesini hesabına koymuş diye tuzlukla koşmuş millet olay yerine. O da uzun uzun yazmış; “Kare hoşuma gitti koydum! Üzücü olan, buna değerli vaktinizi ayırmanız. Nolur bırakın bu işleri. Daha önemli şeylere ayırın vaktinizi” gibi insani şeyler yazmış ama boşuna.. Çünkü anlamayacaklar! Sana yüzün sivilceli diye yazmadığını bırakmayan bir kişilik, bunları anlayacak mı sandın? Bu tiplerin hayatında anlamlı şeyler olsa, ‘dur İzel’e geçireyim biraz’ diye uğraşır mı hiç? Sen kendinle de, yüzündeki izlerle de barışık bir kadınsın. Canın makyaj ve fotoşopla bunları kapatmak istediğinde yaparsın, kimsenin icazetine ihtiyacın yok. N’olur şu gereksizlere prim verme, onları mutlu etme. Hiç ölmeyecekmiş gibi kötü olmaya devam etsinler. Sen de şarkılarını söylemeye devam et. Dünyada iz bırakan sen olacaksın, onlar değil. Güzel yüzünden öperim seni.

Haberin Devamı

Hiç ölmeyecekmiş gibi kötü olmayı seçenler...

10 numara bazı hareketler

* Başıma bir şey gelmeyecekse eğer, Gülşen’in İstiklal Marşı yorumunu çok beğendim. Bir dijital platform için sahnelediği performans, Göksel ve Hadise ile kıyaslandı hatta puanlandı ama gerek yok. Hakkını vererek söylemiş mi? Bence evet. Öte yandan Gülşen’in sahnedeki duruşunu, kıyafetini, aurasını da çok beğendim. Beyonce’yle aynıymış tacı/kıyafeti vs. Olabilir. Kendine yakıştırmış mı? Hem de çok. Ben çok etkilendim ve 10 puanı verdim gitti.

Haberin Devamı

* Sting’in sahneye çıkmadan az önce verdiği poz da on numara! Kafada mikrofon, elinde süpürgeyle sahne öncesi ortalığı süpürüyor güya. Çok sevimli numaralar bunlar; zaten severdik, tamam daha da sevdik.

* Cem Yenel’in şarkısı ‘Seni o Gökyüzüne Ben Koydum’ on numara olmuş. Son günlerde tek favorim; arabada, evde bangır bangır sürekli dinliyorum. Sözleri de, melodisi de etkileyici. Sonra Uğur Alkapar’ın da şarkıyı pek sevdiğini gördüm köşesinde ve Uğur’dan öğrendim ki; Tom Odell’in meşhur şarkısı ‘Another Love’ın melodisini kullanmış Yenel. Yazmasa asla çağrışım yapmazdı çünkü bambaşka bir şarkı olmuş bu. Bayıldım resmen.

* Hande Yener’den on numara hareket… Geçenlerde Gülden Karaböcek’in Konya’da bir çorbacıda rica üzerine şarkı okuması küçümsenmiş ve ağır sözler sarfedilmişti hani… Yener; Karaböcek’i Kuruçeşme konserine tahtla çıkarmış ve birlikte şarkı söylemiş. Yapıcı olmak kırmaktan daha kolay, değer vermek de değersizleştirmekten. Ne şık hareket yapmışsın, bravo kız sana!

Hiç ölmeyecekmiş gibi kötü olmayı seçenler...

Kuzey’e kaçmaya var mısın?

Bodrum, Çeşme, Antalya’da görmediğimiz yer kalmadı gibi. Kalsa da, huzur kalmadı oralarda. Kalabalığı, pahalılığı, medeniyetsizliği; artık çoğumuza iyi gelmiyor oralar. Kuzeye kaçsak ya biraz da? Huzura açsak kollarımızı mesela? Ben öyle yaptım ve geçenlerde, hayatımda ilk kez İğneada’ya ayak bastım! Sebebi ziyaretim de yeni açılan bir oteldi; Nayu İğneada. Otelin bahçe kapısından girer girmez, havanız değişiyor bir kere. 22 kilometrelik sahili ve deniz manzarası terapi gibi resmen, çok huzurlu. Kırklareli’nin en değerli hazinelerinden Longoz Ormanları’na da komşu. Sahibi Kırklarelili iş insanı ve avukat Görkem Gökçe. Doğduğu ve büyüdüğü topraklara yatırım yapmak istemiş, mimar Fahrettin Aykut ile birlikte stil sahibi, çok konforlu bir ortam yaratmışlar. Bungalov tipi 32 oda var. Havuz ve wellness da mevcut. Yani kış boyu gidilebilir. Otelin restoranı deneyimli şef Gökçen Yıldırım’a emanet. Bu estetik ve stil sahibi mekanlar; doğru düzgün oturacak tek bir kafe, tek bir restoran olmayan bölgeyi de değiştirecek eminim; elbet etkilenecek birileri, feyz alacak, değişmeye bakacak. Özetle bu mekan Kuzey’e, Kuzey de bize yarayacak.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder