Dün, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ydü. Yine gündemde kadınlar vardı, kadınlar konuşuldu. Kadınlar yerlere göklere sığdırılamadı. Kadınların değerinden, yüceliğinden, erkeklerle eşitliğinden, haklarının verilmesinden bahsedildi bir günlüğüne de olsa. Birer de karanfil verildi kimi kadınlara, oldu da bitti maşallah. Sonraki 8 Mart’a kadar görev tamam. Herkes birbirine ‘Vallahi görevimizi şahane yaptık’ diyecek, sonra aynı tas aynı hamam devam edecek, kesin bilgi, yayalım. Peki ne yapsaydık, kutlamasa mıydık? Yok mu saysaydık bu günü? Tam tersine, kutlamaktan asla vazgeçmeyelim ama farkına varalım, değişelim ve şunu öğretelim herkese: Bu gün her gördüğünüz kadının eline gül sıkıştırma, kuru kuru kutlayıp geçme günü değil. Hediye alma günü hiç değil. Pırlanta yüzük ya da tencere tava fark etmez ‘bi’şey aldım görevimi yaptım’ zannetme günü de değil. Hamaset veya goygoy yapma günü hiç değil. Kadınların dertlerini, sorunlarını erkek erkeğe toplaşıp konuşma günü zinhar değil. Anlamaya çalışma günü. Dinleme günü. Sorunu varsa kadının; çözme günü. Onu eşit görme günü. Onu üzmeme, kırmama günü. Hırpalamama, yükünü hafifletme günü. Elini tutma, sevme günü. Değer verme günü. Yanında olma günü. Çalışan kadına eşit haklar verme günü. Bütün bunların filizlerini atma günü. Bunu hayata yayma ve kafalara yerleştirme günü. Kadından, kadın gücünden korkmama günü. Bu işi önce anneler yapacak, sonra babalar. Çocuklara bunları öğretme günü. Sonra görev okulların, öğretmenlerin. Nasıl adam olunur, nasıl erkek olunur anlatma günü. Kızlara da ‘hakkınızı gerekirse söke söke alacaksınız’ diye cesaret verme günü, inanma günü. Çünkü belki de en baştan başlamak zorundayız. Özetle, bu sene yine boş kutlamalardan içim şişti. Hiçbir şeyin değişmediğini, bir arpa boyu yol alamadığımızı görünce içimi dökme günü yaptım ben de. Seneye görüşmek üzere.
Ata Demirer’in kadınları anladığı gün!
sonra yine, yeniden bir Ata Demirer gösterisi izledim. Yine mest oldum çünkü kendini de, bizi de çok güzel anlatıyor bize. Kendimizle yüzleştiriyor. Samimi bir kere. Şarkılar, şakalar, çok güzel eğlendiriyor. İzleyenler biliyor; tek kişilik dev kadro olarak çıkıyor sahneye Ata Demirer. Yani orkestra dışında güya tek kişi ama sahneye kimler çıkıyor kimler? Fatih Terim’den Bülent Ersoy’a, Ferdi Özbeğen’den Zeki Müren’e herkes orada. Bu kadar kusursuz taklit yapabilmek nedir yani, ayıp! Bir İlber Ortaylı taklidi yapıyor, sahnede o var sanıyorsunuz. Muazzam gerçekten. Bir Erkan Can, bir Ayhan Sicimoğlu yapıyor, olay. Her şeyi geç, insan nasıl bu kadar iyi kedi taklidi yapabilir? Flamenko da söylüyor, Charles Aznavour da. Yunanca şarkı da söylüyor, rap de. Tam yetenekli Bay Ripley! Zaten kendi de farkında; “Bende yapay zeka mı var acaba?” diyor bir noktada. Çünkü bu ses bankası başka nasıl açıklanabilir, değil mi? Şu geçen gün, ‘benim beynime yapay zeka yerleştirdi’ diyerek beyin cerrahını bıçaklayan deli görse de kendine gelse!! Muhteşem anılar anlatıyor. Sezen Aksu’nun onu nasıl keşfettiğini mesela… Dinlerken Sezen neden Sezen olmuş hepimiz için, bir kez daha anlıyorsunuz. “Keşke tekrar sahneye çıksa” temennisine de alkışlarla katıldık elbette. Çünkü özledik onu, net. Peki en çok alkışı ne zaman aldı biliyor musunuz? ‘Olanlar Oldu’ filminde kadın kılığına girmişti malum Ata Demirer; oynadığı ‘Döndü Hanım’ karakterini, yönetmenin isteğiyle gerçek vatandaşların karşısına geçip oynadığında! Erkeklerin bakışlarını ve gözleriyle kendini nasıl taciz ettiğini anlatırken, “Ya siz kadınlar nasıl yaşıyorsunuz? Çok zormuş kadın olmak gerçekten” dediğinde! Yaşa Ata, iyi ki varsın. Müzikle, sohbetle hayattan birkaç keyifli saat çalıyoruz sayende.
Yapay zeka ve din sorusu
Bakın zaman değiştikçe, Ramazan soruları nasıl değişiyor… Eskiden oruçluyken hocalara şöyle sorular sorulurdu: ‘Yanlışlıkla su içersem ne olur?’, ‘Oruçluyken diş fırçalanır mı?’, ‘Oruçluyken sakız çiğnenir mi?’ vs… Bıkıp usanmadan her sene tekrarlanırdı bu sorular. Şimdi ise ‘Yapay zekadan din öğrenmek caiz mi?’ diye soru geliyor. Nihat Hatipoğlu’nun programına katılan bir genç sormuş soruyu; hoca da cevap vermiş: “Yapay zeka, internet vb. şeyler iyi amaçlarla kullanılırsa sıkıntı olmaz! Orayı bir ansiklopedi gibi düşünün. Siz ne verirseniz yapay zeka onu yapacaktır. Yapay zeka dediğimiz şey sonuç olarak, yapay olmayan insanların elinde…”
İKİ YENİ AKIM
Soap nail ve Turkish Delight
İki yeni moda başlamış… Biri ‘soap nail’. Yani sabun tırnak denilen, kısa, şeffaf, tertemiz manikür trendi. Eğer başıma bir şey gelmeyecekse, o upuzun, rengarenk, desen desen korkunç tırnaklar midemi kaldırıyordu. ‘Oh’ dedim. Diğeri ‘Turkish Delight’ makyaj akımı. O eski Türk filmlerindeki gibi iri gözler, iri dudaklarla Türkan Şoray’a benzemeye çalışıyor herkes. İyi de o iş öyle kolay mı, olmuyor tabii. Makyajda zorlama olmaz, maymuna dönersin maazallah! Türkan Şoray’a da sormuşlar; kibar kadın sonuçta bana benzemiyor, demiş ki: “Çok hoş, tebessümle izliyorum hepsini. Ama ben filmlerim gereği o makyajları yapıyordum. Gençlere tavsiyem, olabildiğince doğal olmaları ve az makyaj yapmaları…” İşte kalite böyle bir şey, ‘abartmayın, yapmayın’ diyor kibarca. Bence de herkes yapmasın. O makyajın yakışacağı iki isim var Türkiye’de, çok da Türkan Şoray’a benzeyecek: Oyuncu Melike İpek Yalova ve Selin Şekerci. Geri kalanlar zorlamasın lütfen.