Mardin’de doğum yapan eşi Vatfa Ecevit’i aynı gün 17 bıçak darbesiyle öldüren Mehmet Şiyar Ecevit’in savcılıktaki ifadesi şöyle: “Kafam güzeldi tam olarak hatırlamıyorum.” Ne kadar basit, ne kadar rahat değil mi? Güya eşiyle tartışmış, sonra sakladığı uyuşturucu, içki, sigara ne varsa içmiş. Bıçağı nereden bulduğunu hatırlamıyormuş ama sapladıkça saplamış. “3-4 kez vurduğumu hatırlıyorum, yaralanmıştı” demiş.
Bir insanı, hayat arkadaşını, çocuğunun annesini 17 kez bıçaklayacak kadar ne yaşamış olabilirsin diye sormak isterdim ama kafa oralarda değil belli ki. Peki insanın beyni uyuştuğunda bu kadar manyaklaşabilir mi? Kafası güzelleştiğinde içinden bir canavar çıkabilir mi? Aklın alamayacağı saçmalıkta ve canavarlıkta öyle çok olay izliyor ve okuyorum ki, ‘yok olmaz, çıkmaz’ diyemiyorum. Anladığım o ki, herkesin kafası gidik! Tartıştığı arkadaşının başını baltayla keserek balkondan aşağı atan mı istersin, komşusunun kapısını satırla parçalamaya çalışan mı? Yaşadığı ilk cinsel deneyimi YouTube’ta anlatan oyuncu mu normal, yetenekli bir seslendirme sanatçısının, animasyon filmdeki domuzu seslendirdiği için linç edilmesi mi? Bir siyasetçinin hastanede yatan annesine olmadık küfürlerin edilmesi, buna da kadınların tuzlukla koşması peki? ‘Ya biz ne yaşıyoruz?’ diye soruyorum kendime sürekli. Bu kadar nefretin, öfkenin, çirkinliğin arasında ‘nefes almak adına’ güzellik, hoşluk, şıklık aramaya çalışmak bile nafile kalıyor bazen. Psikologlar/psikiyatrlar bize bir an önce el koymalı! Şehir sularına gerekli ilaçlar mı atılır, toplu halde seans mı yapılır bilemem ama ellerini çabuk tutsunlar zira durum çok acil.
Çok soğuk gelemem!
Bugün İstanbul’a kar geliyormuş... Siz bu satırları okurken yağmaya başladı mı bilemem ama yapmak istemediğimiz her şeyi ertelemeye, çağrıldığımız yerlere gitmemek için bahaneler aramaya çalıştığımız, yılın o ‘en elverişli dönemi’ geldi. Yani ‘çok soğuk gelemem’ dönemi! Ben bu kadar kullanışlı, bu kadar harika bir gerekçe daha bilmiyorum. Kim ne derse/ nereye çağırırsa ‘çok soğuk gelemem’ dediğiniz an, olay kapanıyor, ısrar ve sorgulama kalmıyor. Deneyin göreceksiniz. Dünyanın her yerinde kar yağar, yağmur yağar, hayat devam eder ama İstanbul’da nedense karda/yağmurda evden çıkılmaz! Zira karda yağmurda hayatın durduğu başka bir şehir daha yok sanırım. Aman ha, rica ederim, başka şehirlerde denemeyiniz!
Yeni trendlere gel vatandaş...
Bir gün kalkıyoruz ‘yumurta yemeyin’ diyorlar, ertesi sabah kalkıyoruz ‘olur mu yumurtasız yaşanmaz’ öğüdü veriyorlar. Kimi gün tereyağ çok zararlı, kimi gün değil! Kimi zaman ‘hayvansal ürün yemeyin’ diyenler moda yaratıyor, kimi zaman çiğ et yiyenler! En sonunda o çiğ et yiyenler canından olunca da, başka beslenme trendlerine geçiyoruz anında. Üstelik öyle bir yayılma hızı var ki bu trendlerin, insanın başı dönüyor. Bunları kim, neye göre/ kime göre yapıyor belli değil ama hiç bilmeden birbirimize satıyoruz o trendleri.
* Mesela şu ara yeni beslenme çılgınlığı, pastörize edilmemiş süt içmekmiş! TikTok’ta herkes çiğ süt içerken videolarını paylaşıyor, çiğ süte ‘işlenmemiş gıda olduğu için’ övgüler düzülüyor. Uzmanlar ise “Sütün pastörize edilmesi işlenmiş gıda olduğunu göstermez. Bu moda bilgisizliğin bir parçası” diye bas bas bağırsa da, mikroorganizmalarla insanlara bulaşabilecek enfeksiyonlara karşı uyarsa da trend hızla yayılıyor. Bakalım sonu nereye varacak.
* Yeni bir başka trend daha var ama tamamen zenginleri ilgilendiriyor... O da lüks su içmek! Volkanik kayalar, eriyen buzullar, yok efendim bulutlarda toplanan lüks sular derken; toprağa daha az temas ederek ve işlenmemiş şekilde şişelenen sular lüks restoranların menülerine kadar girmiş. Bunun bir dolandırıcılık olduğunu söyleyenler de var ama parası olanlar bu şekilde kendilerini şımartmayı tercih ediyor işte. Ne derler bilirsiniz; zenginin parası züğürdün çenesini yorar. Bizimki de o hesap.
* Bakın, en taze, en yeni trend de Amerikalıların ‘çaya tuz atın’ çağrısı! Allah’tan bizim gibi bir çay ülkesinde bu çağrı pek itibar görmedi, hatta İlber Ortaylı bile çıkıp “Çayın nasıl içileceğini Amerika’dan öğrenecek değiliz” şeklinde sert bir nota verdi de, olay bir trende dönüşmeden bertaraf edildi.
Ey Adana; Reese Hanım bici bici yemesin mi şimdi!
Ha bir de kar yeme modası başlatan Oscar ödüllü Hollywood yıldızı Reese Witherspoon var, es geçmeyelim... Haberlerde gördüm yine; hepimizin çocukluğumuzda yediği gibi kar yemiş ama bizden farklı olarak arabasının üzerinden topladığı karlara çikolata, karamel ve kahve eklemiş, bunları da TikTok’ta paylaşmış. Haliyle ‘kar yenir mi yenmez mi?’ tartışması başlamış. Kentlerde karın temiz olmadığı düşünülürse, itiraz edenler haklı. O zaman Adana’nın ileri gelenlerinin Reese Witherspoon’u Adana’ya davet etmesinin ve Adana’nın meşhur ‘bici bici’sini yedirmesinin tam sırasıdır! Yaz dönemlerinde Adana’da yapılan meşhur bici bici muhallebisi, rendelenmiş buz, pudra şekeri ve şerbetten oluşuyor. Kısaca bici bici denilen tatlı, pek meşhur, seven de pek seviyor. Adana tanıtım elçileri neden duruyor hâlâ, hiç anlamış değilim.