Bugün bir haber okudum, 68 milyar dolarlık bir fon şirketini yöneten CEO istifa etmiş, sebebi de sadece sahilde oturup hiçbir şey yapmak istememesiymiş. Tam da Cuma günü benzer bir konuda yazmıştım. Dolce far Niente*, hiçbir şey yapmamanın güzelliği diye.
İç açıcı buluyorum böyle haberleri, zirvenin doruğundayken bırakabilmek ve bırakma sebebini de yaşamdan almak.
Çoğumuz mekanik yaşamlarının içinde kaybolmuş vaziyetteyiz. Televizyonlar, bilgisayarlar, tabletler, telefonlar, sosyal medya hesaplarımız, tam zamanlı mesailerimiz, işyerlerinde hedef tutturmalarımız, her biri bir kelepçe. Elde telefon bütün gününü telefon ekranına adayan insanlar biliyorum, boş vakit anlayışları telefondan twitter takip etmek olan, eşini, çocuğunu, arkadaşlarını kaçıran, yaşamı ıskalayan, gökyüzündeki aydan bile haberi olmayan. Ama enflasyon beklentisi, döviz grafiği, günün manşetleri, Londra borsası, Baltık endeksi, sor bilirler. İşte bir süre sonra modern yaşam insanı kendini sorguluyor, yaşam bu mu, en son ne zaman aylaklık yaptım, ne zaman içtiğim çorbanın kaşık kaşık tadına vardım, bir yerlere yetişme telaşım olmadan yaşadım. İşte o zaman hiçbir şey yapmamanın güzelliğine duyulan özlem başlıyor. Bunu görebilen ve kendine dürüst olabilenler yaşam serüvenini tekrar başlatmak için bir adım atabiliyor. “Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk. Hiçbir yere gitmiyor.”** Çocukluk gibi yaşam sevinci de bir yere gitmemişse, bu adımı atmak kolay oluyor, ortada ne çocukluk ne yaşam sevinci kalmışsa robotlaşmış bir varlık yaşam zannettiği mekanikliğin içinde kaldığı yerden devam ediyor.
Bu ‘dolce far niente’ diyen CEO’muz sahil kenarında arkadaşlarıyla oturup keyfine baksın bakalım. Bizler de hem işimize gücümüze, hem de kendi ‘dolce far niente’lerimize bakalım. Ne de olsa hiçbir şey yapmamanın güzelliğine varmak için istifa etmek gerekmiyor. Küçük bir farkındalık yeter.
* İtalyanca bir tanım, hiçbir şey yapmamanın güzelliği anlamına geliyor
**Edip Cansever’in Manastırlı Hilmi Bey’e İkinci Mektup şiirinden