İnsan yüzü gülerken de ağlayabilir. Gülüyor olmak yaşanan acının kıstası değil. Geçenlerde Alişan’ın bir açıklamasını okudum. Kardeşi Selçuk Tektaş’ın ölümünden sonra yanlış anlaşılır diye gülmeye bile çekindiğini söylemiş. İnsanları asıl tüketen şeyin toplum baskısı olduğunu ben şu yaşımda daha yeni yeni anladım. O ne der, ne düşünür, ne anlar? Yanlış anlayacak olan kim?
Seni ne kadar tanıyor? Senin içinde yaşadığın acıya ne kadar ortak? Niye çevremizde birini kaybettiğimizde yaşayan ölü olmamız beklenir? Nasıl bir bencilliktir bu? Alişan gülmekten değil de çevresinin tepkisinden tedirgin bence. Sevgili Alişan, sen en sevdiğini toprağa vermişsin. Boş ver kim yanlış anlarsa anlasın. İster kahkaha at, istersen hıçkırarak ağla. Acını nasıl yaşamak istiyorsan öyle yaşa. Seni yargılayacak, sorgulayacak anlamayacak insanları hayatından çıkarıp at. Hem daha az ruhun yorulur, hem de daha çok sevdiklerine konsantre olursun.
NİKAH YAKIN
Hadise aradığı mutluluğu nihayet iş insanı Mehmet Dinçerler’de buldu. Hatta ailesiyle bile tanıştı. Dinçerler Ailesi Hadise’yi çok sevmiş. Öyle yazıldığı gibi istenmeyen gelin durumu yok. Bu arada Hadise de Mehmet Dinçerler’i annesiyle tanıştırmış.
Annesi Gülnihal Hanım, Mehmet Dinçerler’i çok beğenmiş diye duydum. Çift evlilik yolunda emin adımlarla ilerliyor. Kulağıma bunları fısıldayan “Yakında yüzük takarlarsa sakın şaşırma” dedi. “Evlilik çok yakın. Yaza bir sürpriz olabilir” diye ekledi. Bu sefer mutlu son olur mu? Bence olur. Çünkü ikisi de birbirini çok seviyor ve bir an önce çocuk sahibi olmak istiyorlar. Hadise bu ilişkisinde hiç olmadığı kadar huzurlu. Yılbaşından sonra yüzük haberi alırsak şaşırmam.
İLLE DE 90’LAR
Hande Yener önceki gün “Bazı insanlar hemen bizim yerimizi doldurmak istiyor. Daha dursunlar, Ajda Pekkan bile duruyor” diyerek yeni nesil şarkıcılara ayar vermiş. Özellikle Z kuşağının öyle bir amacının olmadığına eminim. Birilerinin yerine geçmek değil, kendi tarzlarını oluşturmaya çalışıyorlar. Açıkhava konserlerine çıkan sanatçıların repertuvarlarına bakın, 90’larda söyledikleri şarkılar hâlâ dilden dile dolaşıyor.
Bin yıl da geçse hala onları dinleyeceğimiz net. Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Kayahan, Nilüfer, Yıldız Tilbe, Tarkan, Kenan Doğulu şu an aklıma gelenlerden sadece birkaçı. Yerleri doldurulmayı geçtim, keşke nesilden nesile geçebilecek kaliteli ve kalıcı işler yapabilecek birileri çıkabilse. Yeni birileri bile çıksa onlar da eskilerin şarkılarıyla gündemde. Kalıcı olamadıktan sonra hiçbir yer kolay kolay dolmaz.
SON PİŞMANLIK NEYE YARAR!
Serdar Ortaç önceki gün sahne aldığı mekanda yine parasızlıktan yakınmış. Bankaya 10 milyon borcu varmış, eski eşi Chloe Loughnan’a da 600 bin nafaka ödemesi gerekiyormuş. Aslında emekli olmak istiyormuş ama borçları yüzünden çok çalışması gerekiyormuş.
Ah be Serdar insanın en büyük düşmanı yine kendisi! Başına ne geldiyse yıllardır bitmeyen kumar tutkun yüzünden olduğunu artık sağır sultan bile biliyor. İki yıl büyük aşk yaşadığın Seçil Gür bile bu tutkunu bitiremediği için ilişkiyi noktaladı. Emekliliğe gelince; şarkılarının telif haklarını bile kumar oynayabilmek için sattın. Oysa torunlarının torununa yetecek kadar hatırı sayılır telif alacaktın. Ama gördüğün gibi son pişmanlık fayda etmiyor.
BU ARALAR...
- Deniz kenarında kuşları beslemek
- Belgrad Ormanı’nda yürümek
- Beyoğlu’nda sahafları gezmek
- Dostlarla bir araya gelmek
- Boğaz’da balık tutmak
- Yeni dizileri izlemek hepimize iyi gelir...