Beyoğlu’nun simgelerinden biriydi Alkazar Sineması. Öğrencilik yıllarımda ne zaman okulu kırsak soluğu Beyoğlu’nda alır, kendimizi Alkazar Sineması’nın önünde bulurduk. ‘Beyoğlu’nun En Güzel Abisi’ Ahmet Ümit’in kitabının adı gibi. 1923’ten beri zaman zaman kapansa da hep ayaktaydı. 2010’da imkansızlıktan kapıları kapandı. Ne zaman önünden geçsem gözüm takılır, o mahzun hali içimi acıtırdı.
Uzun bir aradan sonra geçenlerde soluğu Beyoğlu’nda aldım. Önünden geçerken kırmızı uzun perdeyi görünce hemen içeri daldım. Nike burayı restore etmiş. 11 yıl sonra kapılarını HOPE Alkazar olarak tekrar açmış. Herkese açık atölyeler, spor ve sanat etkinlikleriyle gençler için ortak bir yaşam alanı olması hedefleniyormuş. Bu proje için sanatına hayran olduğum Refik Anadol da Amerika’dan gelmiş. Alkazar Sineması’nda yıllarca seyredilmiş 150’ye yakın filmi biraraya getirerek dijital bir sergi oluşturmuş. İzlerken insan içinde kayboluyor. Ben yeni halini çok beğendim ve etkilendim. Eğer fırsat bulursanız bir uğrayın derim.
BÜYÜLENDİM!
Cem Adrian sayesinde bir süre önce hayatıma bir adam girdi. Adı; Mark Eliyahu. Tanışmamız ‘Kül’ ve ‘Derinlerde’ şarkısıyla oldu. Sonrasında ise YouTube’da ne kadar videosu varsa izlemişimdir. Ruhu dinlendiren ve huzur veren muhteşem bir müzik yapıyor. Mark Eliyahu ünlü bir kamança sanatçısı. Dünyanın birçok yerinde sayısız konserler vermiş. Özellikle ‘Journey’ benim en favorilerim arasında. Babası Piris Eliyahu ise önemli bir tar ustası. Geçtiğimiz cuma günü Mark Eliyahu’nun Zorlu’da konseri vardı.
Her şeyi öğrendiği ‘Ustam’ dediği babasıyla aynı sahnede yerini aldı. İzleyenlere 2 saat unutulmaz bir gece yaşattı. Uzun zamandır gittiğim en iyi konserdi. Sahneden bize geçirdiği o büyülü duygu muazzamdı. Kamançasını çalarken adeta kendinden geçti. Bir ara baba Piris’e kaydı gözlerim, oğlunu izlerken yaşadığı gururu 10 metre uzaktan bile görmek mümkündü. Babaoğlu aynı sahnede izlemek muhteşemdi. Keşke Türkiye’de daha sık konser verseler de kulaklarımızın pası silinse.
ÖĞRETMENLERE EN GÜZEL HEDİYE
Yıllardır Beşiktaş’ın kadın taraftar grubu ‘Çarşı Kadın’ın köy okulları kampanyasının bir parçasıyım. Bu sayede Türkiye’nin her yerinden binlerce öğretmen tanıma fırsatı buldum. Çoğuyla da şahane dostluklar kurdum. Nasıl didindiklerinin, çabaladıklarının da bu süreçte en büyük şahidi oldum. Çarşamba günü Öğretmenler Günü. Onlar için ne yapsak ne etsek az.
Hem binlerce çocuğu hayata hazırlamak hem de aldıkları üç kuruş maaşla geçinmeye çalışmak. Elimde olsa en yüksek maaşı onların alması için çabalardım. Neyse bunlar ince mevzular. Geçen cuma günü yakın bir öğretmen arkadaşımla buluştuk. Söz döndü dolaştı hayat pahalılığına geldi. Aynen şunları söyledi: “Aldığım maaş 5 bin TL. Bunun 2.5’u kira. 500’ü elektrik, su, telefon doğalgaz. Kalan yol ve yemek. İnanır mısın sinemaya, tiyatroya, müzeye, konsere gitmek neredeyse imkansız.” Elçiye zeval olmaz. Keşke bu Öğretmenler Günü’nde tüm kamu kurumlarının faliyetlerinden sürekli ücretsiz faydalanabilseler. Hem biraz nefes alsalar hem de kafalarını dağıtmak için imkan bulsalar. Öğretmenler Günü’nde verilecek en güzel hediye bu olurdu sanırım.
BOJİ’YE SAHİP ÇIKIN
İstanbul’da toplu taşıma araçlarını kullanarak gezen ‘Boji’ isimli köpek birçok kişinin sevgilisi oldu. Sosyal medyada 120 bin takipçisi var. Bunlardan biri de ben. Sabahları gözümü açtığımda ilk baktığım Boji’nin İstanbul turunda nerede olduğu oluyor. Geçenlerde tramvayda görülen dışkı hemen gözleri Boji’ye çevirdi. Birçok kişi Boji’ye demediğini bırakmadı. Kamera görüntüleri incelenince gerçek ortaya çıktı.
Bunu yapan bir hayvan değil, insandı. Cebinde taşıdığı dışkısını koltuğa bırakmıştı. Boji ile ilgili yüzlerce tweet atıldı. Güzel olan şeyleri yıpratmaya, yok etmeye meyilli bir toplum olduk maalesef. Bu iftiralardan, nefret söylemlerinden sonra tek korkum; ‘Ya Boji’ye biri zarar verirse’ oldu. Malum hayvanlara yapılan vahşet had safhada. Lütfen tüm hayvanseverler Boji’ye şimdi daha çok sahip çıksın. Mümkünse tek başına gezmesi şu sıra engellensin.