Sunucu Aslı Turanlı geçenlerde “Dizilerde niye yoksunuz?” diye soran muhabirlere bomba bir açıklama yapmış. Yapımcıların çoğunun erkek olduğunu ve isteklerini yapamadığı için işlerinin tıkandığından dert yanmış. Yani pimini çekip bombayı ortaya bırakmış. Belki bu açıklamasından sonra birçok yapımcı zan altında kalmamak için rol bile teklif etmeyecek.
Benim anladığım o ki, yaşadığı her neyse hala sindirilebilir, yenilip yutulabilir bir şey olmamış ve muhabirlere dökmüş içini. Kulağımıza bu tarz hikayeler hep gelir. Ama cesaret gösterenlerin de durumu bellidir. Piyasadan neredeyse silinir. Aslı’yı cesaretinden dolayı kutluyorum fakat öyle aba altından sopa göstermeyi de doğru bulmuyorum. Çünkü bunu yaparken hem erkek yapımcıları hem de genç dizi oyuncularını büyük zan altında bırakmış. Bu kadar gözünü karattıysa, kimin ne yaptığını anlatmalı.
BERGEN ADINA SIĞINMA EVİ
Başrollerini Farah Zeynep Abdullah ve Erdal Beşikcioğlu’nun oynadığı ‘Bergen’ filmi 2 yıldır duran sinema sektörünü de hareketlendirdi. Film 2 haftada 3 milyon 373 bin 947 kişi tarafından izlendi, 97 milyon 802 bin 33 TL hasılat yaparak büyük bir rekora imza attı. Filmin 6 milyonu geçeceği söyleniyor. Ben filme gitmedim, gitmeyi de düşünmüyorum. Nedenine gelince; çekimler sırasında başrol oyuncularından Erdal Beşikçioğlu’nun korona olduğu ve bu yüzden sete birkaç gün ara verildiğini yazmıştık.
Korona yüzünden neredeyse tüm setlerde iptaller yaşanırken filmin yapımcısı Mine Şengöz, filme zarar verdiğimizi iddia edip hakaretler yağdırmıştı. Hatta beni şikayet etmekle bile tehdit etmişti. Bir kadının yaşadığı şiddeti beyaz perdede anlatmak isterken, başka bir kadının üzerinde psikolojik şiddet uygulamaya kalktı. Kendisiyle bu şekilde tanışınca filmin bana sadece ticari amaç için yapıldığı fikrini verdi. Belki de yanılırım. Gişesi bu kadar iyi giden bir film sadece film olarak kalmaz, kocasının şiddeti yüzünden önce gözünü, sonra yaşamını kaybeden Bergen adına bir kadın sığınma evi açılır. Onun gibi şiddet gören kadınlara da bir yuva olur.
AŞK BU İŞTE!
Hani bazı kareler vardır, kazınır hafızına hiç çıkmaz. Usta oyuncu Ahmet Mekin’in eşi Kumral Şükran Kurteli’nin ölümünden sonra yönetmen Cevdet Mercan’ın kolunda için için ağladığı anlar hiç gitmez gözlerimin önünden. Ne zaman o kare gözümün önüne gelse, gidip Ahmet Mekin’e sarılıp onunla ağlamak isterim. 63 yıllık hayat arkadaşını uğurlarken söylediği şu sözler hâlâ kulaklarımda “Keşke onun yerine ben ölseydim.” Eşinin ölümünün üzerinden 2 yıl geçti.
Önceki gün gazetemizde yaptığı röportajlarla büyük ses getiren Alev Gürsoy, usta oyuncu Ahmet Mekin’i aradı. Konuştuklarını da sayfamızda manşet yaptık. Acısı o kadar taze ki sanki üzerinden 2 yıl değil de 2 dakika geçmiş gibi. Okurken gözlerim doldu, ağlamamak için kendimi zor tuttum. Mekin, her sabah eşine günaydın ile başlayıp iyi gecelerle biten yeni bir hayat kurmuş. Alışmaya çalıştığı yeni yaşamında bile bırakmamış elini. Sık sık mezarına gidip döküyor içini. Aşkın varlığına inancımızı kaybettiğimiz şu çağda, 63 yıldır devam eden bu aşk ısıtıveriyor içimi. Sen çok yaşa büyük usta.
İLAHİ KEREM!
Şimdilerde basın açıklamalarına dünya ve Türkiye gündemini meşgul etmemek diye bir kavram girdi. Özel hayatıyla ilgili yanlış bir bilgiyi düzeltmek için açıklama yapmak herkesin en doğal hakkı. En son Kerem Bürsin adının aşk dedikodularına karıştığı spiker Elif Gökalp ile çıkan haberler için bir basın açıklaması yaptı.
Açıklama aynen şöyle: “Dünyamızın ve ülkemizin geçtiği bu sancılı ve hoş olmayan süreçte gündemin bu şekilde meşgul edilmemesini isteriz. Haberler doğru değildir”... Kerem’in aşk haberinin dünya ve Türkiye gündeminin önüne nasıl geçebileceğini, hatta meşgul edebileceğini anlamış değilim. Dünya acaba çıkan bu aşk haberinin farkında mıdır?