Yavuz Çetin’in intiharının üzerinden 19 yıl geçmiş. Yaşasaydı bugün 50 yaşına basacaktı. O göremese de, 19 yıl içerisinde gittikçe artan bir popülaritesi var. Başlıca sebebi de şarkılarındaki sert, isyankar ve yardım çığlıklarıyla dolu sözleri. Yavuz Çetin’in, içinde bulunduğu ruh halini yansıttığı şarkılarında birçok insan kendinden izlere rastlıyor. Melankolinin, mutsuzluğun, umutsuzluğun ve intihar eğiliminin arttığı şu zamanlarda Yavuz Çetin gibi hem şarkı sözleriyle hem de ölüm şekliyle başlı başına ‘isyan’ın kelime karşılığı olan bir sanatçının kıymeti geç anlaşılmış bir kitap gibi değer görmesi, hayranlık uyandırması da kaçınılmaz oluyor.
Tabii enstrümanını virtüöz seviyesinde kullanması ve eşsiz şarkıları, bu değerin yanına saygıyı da ekliyor. Bu hikayede beni rahatsız eden asıl mevzuya gelelim: Yavuz Çetin’in melankoli ve intiharla özdeşleşmesi.
Yaşadığı psikolojik rahatsızlığı, tüyleri diken diken eden ve intihar mektubu niteliğindeki şarkı sözleri ve ölüm şekliyle müthiş trajik bir hikaye olduğu kesin. Ancak gözden kaçırıyoruz gibi hissediyorum, ‘Yaşamak İstemem’ gibi eşsiz bir esere rağmen bir zamanlar o da yaşamak istiyordu. İnanmıyorsanız buyurun beraber inceleyelim.
‘Blue’ belgeselini izlediyseniz bir sahne dikkatinizi çekmiş olmalı. O intihar hikayesinin içerisinde Yavuz ve eşi Didem’in düğününde Yavuz Çetin, Blue Blues Band’in abisi sayılan ‘Baba’ lakaplı Batu Mutlugil’in kucağına zıplıyor. Batu Baba da Yavuz’u kucağında taşıyor. Ne kadar neşe dolu bir anı, değil mi? O incecik, sıska gencin gözlerindeki yaşam sevincini görmemiş olamazsınız.
Aynı belgeselde yine Batu Mutlugil, Yavuz Çetin için “Soğuk espriler yapan biriydi” diyor. Soğuk espri yapanlar genellikle ortamın kafa olarak en rahat kişileridir. Çünkü kötü şaka yapmaktan çekinmezler.
Bir diğer anı ise Teoman’ın ‘Fasa Fiso’ kitabından. Kitaptan bire bir aktarıyorum:
Yavuz’la Akmerkez’de buluşuyoruz. Eşi Didem ve oğlu Yavuzcan da var yanında Yavuzcan bebek arabasında. İçeriye geçip, bağlantıya geçmemiz gereken kızı buluyorum. Onu medyadan tanıyorum, eski manken, güzel bir kız. Bize çalacağımız yeri gösteriyorlar. O da ne? Bir köşe sadece. Ne amplifikatör var ne mikrofonlar! Çıplak sesle çalıp söyleyeceğiz. Olacak iş değil! Halbuki kendime çok daha havalı bir sahne düşünmüştüm gelirken! Gururuma dokunuyor. Burada bizim gece hayatından tanıdığımız insanlar var, eğer böyle çalarsak sokak müzisyenlerine dönüşeceğiz. Hayatta yapamam! Ama Yavuz’dan utanıyorum. ‘Ben çalmam, sen istersen çal’ diyemem. Çoluk çocuk orada. Gidiyorum, ampli ve gitarlarla ilgili sorunu açıklıyorum ona. ‘Çalalım tabii, n’olcak’ diyor. Gitar askısını getirmeyi unutmuş, pantolon kemerini çıkarıyor, gitarına bağlıyor askı olarak. İçim rahat etmiyor, ben asıl sorunumu söylüyorum sonra ona. İnsanları gösteriyorum. Şaşırıyor; ‘Ne yani, bunlardan mı utanacağız?’ diyor. Aydınlanıyorum bir anda; hakikaten, bakıyorum; kimse değiller! Onları bir şekilde fazla önemsediğimi düşünüyorum, asıl o gururuma dokunuyor. Halbuki Yavuz hiç de öyle hissetmiyor. Herif ne yaparsa yapsın kendini üstün görüyor. Çok hoşuma gidiyor tavrı, anında herifi daha da çok seviyorum.
Ortalıkta güzel şaraplar, rokfor peynirler filan var, onlara dadanıyoruz. Yavuz bana dönüp ‘O zaman saçmalayalım’ diyor. ‘Hiç Türkçe, İngilizce şarkı söylemeyelim. Bilmediğimiz dillerde söyleyelim.’
‘Nece söyleyelim’ diye soruyorum ona. ‘Yunanca olsun’ diyor, başlıyor. Kulağı harika olduğundan benzetiyor da uydurduğu sözleri Yunancaya. Ben o konularda hiç kabiliyetli değilim, pek bir şey yapmıyorum. Yavuz İspanyolca söylerken ‘Arrivaaa, yihhu, oley’ filan diye bağırıyorum sadece. Sözleri de, müziği de uyduruyoruz. İtalyanca, Arapça filan.
Teoman’ın anısında şahit olduğumuz bu Yavuz da yine kafası rahat, hayat dolu, eğlenceli biri değil mi?
Peki, 1997 yılında çıkan ‘İlk’ albümündeki şarkılara bakın. Albümde 12 şarkı var. Sadece 2 tanesinde o trajediden izler var: Kimse Bilemez ve Gecenin Rengi. Bir de Erkan Oğur’la çaldıkları ‘Dünya’ var, başlı başına ayrı bir yazıyı hak eden. Ancak o şarkıyı direkt Yavuz Çetin’le alakalandıramayız. Erkan Oğur’un ‘Propaganda’ filmi için bestelediği ve elektrogitarı Yavuz Çetin’in çaldığı bir şarkı.
Albümün geri kalanı, yani tam 9 şarkı o kadar tatlı, aşk dolu ve huzurlu ki…
‘Ağlamayı Sevmem’ mesela. Şarkının adı bile her şeyi anlatıyor. ‘Blue’ belgeselinde Serdar Öztop, bu şarkıyı onun evinde kaydettiklerini, kaydın çok doğal bir ortamda yapıldığını ve sondaki gülüşmelerin, köpek seslerinin tamamen doğal geliştiğini söylemişti. Hem şarkı hem de şarkının kayıt hikayesi pek tatlı. Kısacası, bir dert istemeyenleri anlatıyor.
Ya da ‘Birkaç Saat’. Uzak mesafe ilişkisi yaşayanların favori parçası olmalı! ‘Bana hiç artistlik yapma’ gibi de sevgiliye muhteşem bir uyarı içeriyor.
‘Hisset Beni’ ise girişindeki arabesk hava ve devamındaki ‘talk box’ performansıyla albümün en dikkat çeken parçalarından. Bilindiği üzere talk box’ı Türkiye’de ilk kez Yavuz Çetin, Göksel’in ‘Sabır’ parçasında kullanmıştı. ‘Sabır’ ve ‘Hisset Beni’nin birkaç ay arayla çıkan iki şarkı olduğunu da hoş bir detay olarak ekleyeyim.
Ayrıca Yavuz Çetin’in bu şarkıda blues müziğin Türkçe sözlerle de yapılabileceğini kanıtlarcasına söylediği ‘Hisset beni tüm gece boyunca’ cümlesine dikkat çekmek isterim. Kült blues eserlerinde sıklıkla geçen ‘all night long’u direkt almışız!
Son olarak Özkan Uğur’un kendi has vokaliyle dahil olduğu Fanki Tonki Zonki. Şarkı zaten kendi içerisinde değişip dururken (teknik olarak söylersek, transpoze olurken), yıllar sonra sıklıkla duyacağımız ‘Özkan Uğur tarzı sallama şarkı sözleri’ ile desteklenmesiyle arşa çıkıyor. Cennet Mahallesi’ndeki Beter Ali’nin temelleri bu şarkıda atılmış adeta.
Tüm bunlardan bahsettim çünkü Yavuz Çetin’in de bir zamanlar aslında yaşamak istediğini görelim istiyorum. İntihar gibi yıkıcı, geri dönülemez, unutulamaz bir hadiseyi hafife almak değil amacım.
Ancak Yavuz Çetin gibi birini sadece intiharla hatırlamak ona haksızlık etmek oluyor.
Düğününde yakın arkadaşının kucağına atlayacak kadar muzip, konser vermeye gittiği yerde bilmediği dillerde şarkı uyduracak kadar kafası kırık, yukarıdaki geyik şarkıları yapabilecek kadar eğlenceli birinden bahsediyoruz. Kim bilir daha ne anılar var! Bu yönünü de görelim isterim.
19 sene önce bugün aramızdan ayrılan Yavuz Çetin’i hep buruk değil, biraz da gülümseyerek hatırlamak istiyorum artık. Emin olun sadece ‘Yaşamak İstemem’, ‘Bul Beni, ‘Kurtar Beni’ gibi şarkılarda değil, ‘Cherokee’, ‘Birkaç Saat’, ‘Ağlamayı Sevmem’ şarkılarında da kendinizden izler bulabilirsiniz. Çünkü o, sadece mutsuzluğunu çalmıyordu; şarkılarla mutluluğu da yaşıyordu.
Cevabınız 'Diğer' ise turcel.orman@posta.com.tr'ye mail ile iletebilirsiniz.