Demet Akalın’ın marka tutkusuna eşi ve kızını da ortak ettiği görüntüler gözümü acıttı. Dev Versace logolu kıyafetler bana kalırsa tam olarak ‘görgüsüzlüğün resmi’ydi. Demet Akalın’dan kat kat zenginler var ülkede. Nedense onları reklam panosu gibi dolaşırken görmüyoruz. Pazarlama psikolojisi araştırmalarında da çok net anlatılıyor.
Pahalı marka giyme merakı insanın kendisini değerli hissetme güdüsüyle alakalı. Pahalı marka giydiğini herkese duyurma çabası ise kendi değerinden emin olamadığı için kişinin dışarıdan onay bekleme motivasyonuyla ilgili. Bu araştırmalardan ve bilimsel iddialardan sadece benim haberim yok tabii. Bunu çok iyi bilen markalar bu psikolojik sorunu sömürmek için ürünlerini ikiye ayırıyor.
Elit ve kaliteye önem veren müşteri sınıfı için logosuz, sadece tarzıyla o markaya ait olduğu anlaşılabilen kıyafetler üretiyorlar. Diğer sınıf müşteriler için ise işte o eşek kadar logolu şeyleri yapıyorlar. Üstelik baştan aşağıya aynı markadan giyinmek de görgüsüzlük olduğu kadar stilden, modadan, tarzdan anlamadığınızı gösterir. Zevkli olmak doğru parçaları bir araya getirip bakanların gözüne hoş görünmektir.
Yani Beymen’e girip ne varsa toparlayınca, Milano’da mağazaları silip süpürüp en pahalı ne varsa alınca, bir de bunları alfabetik sıraya göre giyince ikon olunmuyor. Demet Akalın’a Hadise’nin yaptığı gibi bir moda danışmanı tutmasını, dahası onu dinlemesini öneriyorum.
Dünyaya açılıyor
Dizilerimiz deli gibi dünya ülkelerine ihraç edilirken oyuncularımızın neredeyse hepsi yurt dışına açılmaktan bahsediyor. ama bu konuda adım atanlar olsa da gerçek bir başarı gösteren pek isim olmadı. Neslihan Atagül şeytanın bacağını kırarak global bir dijital platformda yer alacak yabancı bir dizide rol kapmış. Oyuncu, menajerini değiştirip, Los Angeles piyasasına da iş yapan Famelog Academy ile anlaşmış. Şu an herkes Atagül’ün oynayacağı bu diziyi merak ediyor.
Yılda 3.100 ağaç
En sevdiğim zincirlerinden biri olan Happy Moon’s grubunun 31 şubesi var. Bu kadar çok restoranda kullanılan kağıt miktarını düşünün. Ben düşündüm ve sordum. Sadece 2019’da 7 milyon adet Amerikan servis, 6 milyon adet büyük servis, 6 milyon adet küçük peçete, 5.5 milyon adet ıslak mendil kullanılmış. Bu rakamlar yıllık 180 ton kağıda denk. Aşağı yukarı 3 bin 100 ağaç yapıyor. Happy Moon’s şahane bir sosyal sorumluluk projesi başlatmış. 31 şubede artık kullanılan bu malzemeler geri dönüştürülmüş malzemelerden yapılıyormuş. Her yıl 3 bin 100 ağacı kurtaran Happy Moon’s’a teşekkürler.
Hedef 100 şube
Türkiye’de fast food restoranları dışındaki lokanta zincirleri bana kalırsa şaşırtıcı bir başarı gösteriyorlar. Her şubesinde aynı menüyü sunarak sadık bir müşteri kitlesi yaratmayı başaran bu zincirlerden biri de Big Mamma’s. 62 şubesi bulunan Big Mamma’s hedef büyüttü ve yakında 100 şubeye ulaşmayı planlıyor. Bunu da ‘franchise’ yani bir tür bayilik yöntemiyle yapacak. Ancak orijinalindeki konseptin bozulmaması için markanın merkez yönetimi; yer seçiminden konsepte, ürün satın almadan lojistiğe ve iletişim çalışmalarına kadar bayisinin hep yanında olacak. Yani her şubede orijinal Big Mamma’s havası hissedilecek.
Özgürlük vaadi
Size bir kitap tavsiyesi. Esra Özkalkan ilk kitabı ‘Uyan Aç Kalbini’ ile hatırı sayılır bir okur kitlesi yakalamıştı. Yazar ‘Sera’dan Süreyya’ya’ isimli yeni romanını yayınladı. Psikolojik dramaların popüler olmaya başladığı şu dönemde Özkalkan’ın korkuları, hastalıkları, huyları ve kimlikleri işleyişi, bunları kadim öğreti ve bilgilerle kaynaştırması konuyu ileri derecede ilginç hale getiriyor. Vaat ettiği şey ise özgürleşmek ve dönüşmek. Oldukça iddialı.