Konser seyircisi taşkınlıklarından sahnede nasibini en son Zeynep Bastık aldı. Tarsus’ta verdiği konserde önce gözüne lazer tutuldu. Sonra su şişesi fırlatıldı. Geçtiğimiz günlerde Demet Akalın da lazer tutarken yakaladığı seyirciyi konser alanından güvenlikler aracılığıyla attırmıştı. Bir ara sahneye o esnada video kaydı yapan telefonu atıp sonra o videoyu paylaşmak bir trenddi. Normal bir davranış olmasa da oradaki ‘like’ peşine düşme güdüsünü anlayabiliyorum.
Ama sahnedeki şarkıcının gözüne ışık tutmak, kafasını gözünü hedefleyip bir şeyler atmak ruh sağlığı yerinde birinin yapacağı şey değil. Normalde asla ulaşamayacağı bir ünlünün Instagram postunun altına hakaret sıralayanlarla bu sahneye şişe fırlatanlar aynı kişiler. Amaç o ünlünün dikkatini çekmek, sabrını sınamak, varlığından haberdar olunmasını istemek muhtemelen. Nereden bakarsan sorunlu bir hareket.
ŞİŞE SİLAH SAYILSIN
Bunun en kökten çözümü bu gençleri eğitmek olabilirdi ama o tren çoktan kaçtı belli ki. O yüzden ilk çözüm önlem almak. Futbol maçlarına girerken güvenlik görevlileri nasıl herkesi arayıp üzerlerindeki bozuk paraları bile alıyorsa, her konser girişinde böyle bir uygulama olmalı. En azından o lazerlerle içeri girilmemeli. Sonraki önereceğim çözüm ise biraz daha sert. Seyirci, sahneye yabancı bir cisim atmanın suç olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde anlamalı. Bu hareketi yaparken yakalanan her kim olursa olsun ciddi cezalarla karşılaşmalı. Sahneye atılan bir şişe silah sayılmalı.
ÜNLÜ-HAYRAN İLİŞKİLERİ
Henüz 20 yıl öncesinde bu kadar ünlümüz, yıldızımız yoktu. Olanlar da ulaşılmazdı. Onları televizyonda, gazetede görmek heyecanlandıran bir duyguydu. Gerçek hayatta karşılaşmak ise hele bir de hayranıysanız yıllarca anlatılacak bir anıydı. Yıldızlarla biz sıradan insanlar arasında uzak bir mesafe vardı. Ama onları yıldız yapan da ulaşılmazlıktı. Bu durum beraberinde sonsuz bir saygı da getiriyordu. Sosyal medyayla o mesafe ortadan kalktı.
Ünlüler mutfakta yemek yaparken, eşofmanlarıyla koşuya çıkarken, çocuklarının bezlerini değiştirirken paylaşımlar yapmaya başladı. Doğal olmak adına özel hayatlarının önündeki perdeyi kaldırırlarken starlık müessesesini de kaldırdılar. Çünkü gizemsiz star olmaz. Yıldızı hâlâ sönmeyen Ajda Pekkan’ı on yılda bir koşu bandında (ama makyajlı ve çok şık) gördüğümüz için o hâlâ bir star.
Ama artık spor salonunda kaç set kol, kaç set bacak çalışıyor, kaç dakika kardiyo yapıyor bildiğimiz ünlüler mahalleden bir komşumuz kadar yakın bize. Daha doğrusu biz öyle sanıyoruz. İşte o yakınlık yanılsaması insanlardaki cüreti arttırıyor. Bir de biraz önce bahsettiğim görülme fark edilme güdüsü işin içine girince sallamaya başlıyor sosyal medyada. Sonrası çirkinlik tabii. Yakalanıp hukuki süreçle tehdit edilince “Ben aslında hayranınızım çok özür dilerim”ler başlıyor.
YILDIZLAR SUSMALI
Bir oyuncunun, şarkıcının “Ben sadece işimi yaparım sonra ortadan kaybolurum” demeye hakkı yok. Zaten bunu yaparsan seni dinleyen, izleyen kitleyi ne kadar küçümsediğin ortaya çıkar. Kötü bir şöhret yönetimi. Çözüm o meşhur mesafeyi ortadan kaldırmadan yapılacak bir sosyal medya idaresi. İnsanlar Instagram hesabına girip her şeyini gördükleri birini arkadaşları sanıyor. Ünlülerin yazdıkları açıklamaları kendilerine yaptığını sanıyorlar.
Ben menajer olsam çalıştığım oyuncu ve şarkıcılara Instagram’da stüdyo fotoğrafları dışında bir görsel paylaşmayı, oradan bir açıklama yapmayı yasaklarım. Sadece gazetelere, televizyonlara demeç verdiririm. Takipçileri onun ünlü olduğunu ve mahalleden bir arkadaşları olmadığını ancak geleneksel medyada görünce anlarlar.
Mesela Aleyna Tilki, Twitter’da kendisine hakaret edenlere laf anlatmaya çalıştığı için üzülüyorum. Bırakın konuşsunlar. Bir yıldız böyle şeylere asla cevap vermez. Hele bu kadar kişisel açıklamalar hiç yapmaz. Aksi takdirde o hakaretlerin ardı arkası kesilmiyor gördüğünüz gibi. En parlak yıldız susan yıldızdır!