Biliyorum hepiniz bu günlerde seçime odaklısınız. Ama artık seçimlere eskiden, yani 20. yüzyılda olduğu gibi “sadece ulusal” olarak bakmamız doğru değil. Zira artık yapılan her tercih, Yerküremiz ile ilgili. Bugün insanoğlu tek bir gemide. Bu hava, su, toprak hepimizi sarıyor ve içinden geçtiğimiz “doğal afetler kısır döngüsü” tüm insanlığı ilgilendiriyor, acil eyleme çağırıyor.
*
Zaten tam da bu farkındalıkla Dünyayı saran “yeşil dalga”, yeni bir medeniyeti doğuruyor. Doğayı ve insan canını önemseyenler, yeni bir “küresel değerler ağı”nda birleşiyor. Çevre, iklim, gelir dağılımı, çocuk işçiler, cinsiyet eşitliği, sağlık, eğitim... İnsanlar artık bu hassasiyete sahip olmayan kurumları, partileri, şirketleri, devletleri cezalandırıyor. Dolayısıyla merkez siyaset de ekoloji ve “sürdürülebilirlik” etrafında şekilleniyor. Bu konulara önem ve değer veren ülkeler yakınlaşıyor. “Yeni dünya”nın kazananları onlar oluyor.
Vermeyenler ise çemberden dışarı itiliyor.
Tam da bu yüzden seçime giderken siyasetçilerin ve vatandaşların artık mevzuya bu yeni küresel pencereden bakmaları gerekiyor.
DÜNYAYI KURTARACAK TALEPLER
Dünyanın en önde gelen “çevre dostu” kurumu WWF’in Türkiye ayağı WWF-Türkiye de (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) hepimizi buradan bakmaya davet ediyor. Başlattıkları “Doğamız Kazansın” kampanyasıyla tüm partileri ve vatandaşları, seçimle birlikte 10 madde etrafında harekete geçmeye çağırıyorlar.
Afetlere çok daha dirençli, yani çok daha güçlü bir Türkiye için; kurum herşeyden önce sera gazı emisyonlarının 2030’a kadar en az yüzde 35 oranında azaltılmasını talep ediyor. 2.si; orman alanlarında maden, turizm, yapılaşma gibi alan tahsisine ve aşırı ağaç kesimine son verilmesini istiyor.
Kara, deniz ve tatlı sularda “Korunan Alanlarımızın” da 2030’a kadar yüzde 30’a çıkarılması; tüm kıyılarımızda gırgır avcılığı için avlanma derinliğinin en az 50 metreye çıkarılması ve balıkların göç yolu olan İstanbul Boğazı’nın gırgır balıkçılığına tamamen kapatılması; 2030’a kadar tarım alanlarının en az yüzde 25’inde onarıcı tarım yapılması; kuraklığa karşı su kaynaklarının korunması ve Su Kanunu taslağının bir an önce yasalaşması; 2030’a kadar doğaya karışan plastiğin sıfırlanması; çevrenin korunması için denetimlerin sıkılaştırılarak ihlallere sıfır tolerans gösterilmesi ve üretimde “doğa dostu teknolojilere” geçilmesi de, diğer maddeler arasında yer alıyor.
DOĞAL AFETLER HIZLA ARTIYOR
İyi tamam da peki neden WWF-Türkiye bu 10 maddeyi önceliklendirmiş? Sebepleri çok açık ve iç karartıcı:
Akdeniz kuşağında yer alan Türkiye, iklim krizinden en fazla etkilenen ülkelerden biri. Meteoroloji verilerine göre, Türkiye’de sıcaklık ortalamaları 1994 yılından beri normalin üzerinde seyrediyor. Dahası; 2035 sonrasında yıllık yağış miktarının yüzde 25’e kadar azalması bekleniyor. Sel, fırtına gibi aşırı hava olaylarının sayısı ve şiddeti de hızla artışta. Yine Meteoroloji verilerine göre, ülkemizde her yıl 1000 civarında aşırı hava olayı yaşanıyor. Sadece 2021’de doğal afetlerin neden olduğu ekonomik kayıp 621 milyon dolar.
SÖZÜMÜZÜ TUTMAK İSTİYORSAK
Bu yüzden sera gazı emisyonlarını acilen ve hızla azaltmamız gerekiyor. “Planlı ve aşamalı olarak kömürden çıkılması ve yenilenebilir enerji payının yüzde 75’e çıkarılması; ulaşımda elektrikli araç sayısının binek araçlarda yüzde 20’ye çıkarılması; demiryolu yatırımlarının artırılması; sanayi ve hizmet sektöründe gaz yerine - tarımda petrol yerine yenilenebilir kaynaklı elektrik enerjisinin kullanılması; binalarda da kömür ve fosil yakıt (mazot vs) kullanımının sonlandırılması elzem. Yoksa zaten Türkiye uluslararası topluma verdiği taahhütleri (2053’te net sıfır vizyon) yerine getiremez” diyor telefonda konuştuğum Dr Neyran S. Akyıldız.
SU KITLIĞI KAPIDA
WWF-Türkiye İletişim Grup Müdürü olan Neyran Akyıldız, özellikle su konusunda çok çarpıcı bilgiler veriyor. Buna göre; Türkiye’nin yıllık toplam kullanılabilir su miktarı 112 milyar m3. Kişi başına düşen yıllık su miktarı ise 1323 m3. Su Kıtlığı İndeksi’ne göre ülkemiz artık “su stresi” yaşayan ülke sınıfında yer alıyor. Akademik birçok çalışma da Türkiye’de su kaynaklarının yüzde 20-30’lara varan oranda azalmasını, kişi başına düşen yıllık su miktarının 2050’de 1069 m3’e düşmesini bekliyor. Yani yakın gelecekte Türkiye’nin ‘su kıtlığı çeken’ ülke durumuna gireceği açık.
Neyran Akyıldız, çözümde ilk sıraya tarımı koyuyor. “Suyumuzun yüzde 70’ini tarımda kullanıyoruz. Ancak maalesef verimsiz sulama yüzünden 3 yıllık evsel su kullanımını biz 1 yılda tarımda kaybediyoruz. Bu yüzden acilen Su Kanunu’nun yasalaşması ve ülke çapında modern sulamaya geçilerek tarımsal sulamada yüzde 50’ye varan su tasarrufu sağlanması gerekiyor” diyor.
*
Kısacası; bu seçimi siyasetçilerin çok daha geniş bir pencereden görmesi gerekiyor. İş artık sağ-sol vs gibi suni ayırımlardan çoktan çıktı. Bugün Dünyada gerçek bir yol ayırımı var: Çocuklarımız temiz su içebilecekler mi? Bu yeni gerçekliğe göre tüm siyasi partilerin kendilerine çekidüzen vermesi, seçimlerin bu yeni eksen etrafında yapılması gerekiyor.