Önce problemi doğru ortaya koymak lazım ki çözümü doğru bulalım: ‘Müsilaj’ dediğimiz şey deniz kirliliğinin kendisi değil. Müsilaj, tam anlamıyla denizin haykırışı. Suyun, kirliliğe verdiği tepki.
SICAKLIK ARTTI
Şöyle ki atıklarımızı hiç arıtmadan denize boca etmemiz sonucunda, denizdeki azot ve fosfor oranı yıllar içinde yükseldikçe yükseldi. Yani su aşırı derecede kirlendi. Sebebini de son yazılarımda kaleme aldım; kanalizasyon dahil tüm evsel atıkların ve sanayi atıklarının (arıtma tesislerinin işlerini yapmamaları ve fabrikaların atıklarını arıtmadan denize atmaları yüzünden) denize olduğu gibi boşaltılması. Üstüne; denizin sıcaklığı iyice arttı. Bunun asıl sebebi ise sandığınız gibi küresel ısınma değil. Sebep yine fabrikalar. Makinelerini soğutmak için denizden aldıkları suyu, kullandıktan sonra soğutmadan denize bırakıyorlar.
SUYUN HAYKIRIŞI
İşte hem aşırı kirlilik hem sıcaklık artışı sonucunda da denizde yaşayan canlılar can çekişmeye başlıyor. Suyun içindeki bitkiler (fitoplankton) -ki önemli kısmı yosunlarkendilerini kurtarmak için salya üretiyorlar. Bu salyayla kirliliği azaltmaya, yani canlarını kurtarmaya çalışıyorlar. İşte bitkilerin ürettiği bu salyanın adı ‘müsilaj’. Bu yapının içinde de bakteri, virüs gibi mikroorganizmalar hızla ürüyor. Kısacası müsilaj için aslında denizin gözyaşları diyebiliriz. Suyun bizim atıklarımıza, yani bizim kirliliğimize verdiği tepki. Haykırışı.
KÜÇÜK BİR BÖLÜMÜ YÜZEYE ÇIKIYOR
Bizlerin gözümüzle deniz yüzeyinde gördüğümüz, buzdağının sadece görünen ucu. Bu salyalar deniz yüzeyiyle, 30 metre derinlik arasında ürüyor. Yani güneş ışığının olduğu, ışıklı bölgede. Büyük kısmı da dibe çöküyor. Sadece çok küçük bir bölümü yüzeye çıkıyor. Dolayısıyla gözümüzün görmediği denizin altındaki durumu varın siz düşünün! İşte dibe inen bu salya kümesi de kalın bir tabaka halinde (5-10 santimetre arasında) deniz tabanını kaplıyor. Burada yaşayan tüm canlıların üzerini örtüyor. Bitkiler, balıklar, kabuklular, yumuşakçalar... Hepsinin oksijen almasını ve beslenmesini engelliyor. Yani ölmelerine neden oluyor.
ÇOĞU YAŞAMINI KAYBETTİ
Peki o zaman şu an denizdeki canlılar ne durumda? Bu sorunun sorulacağı belki de en doğru insanı arıyorum; Prof. Mustafa Sarı. Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı olan Mustafa Bey, aynı zamanda uzun yıllardır her gün Marmara’ya dalıyor. Müsilaj sorununu da yıllardır bas bas bağırıyor. Verdiği bilgiler içler acısı.
Öncelikle; Marmara’da denizin dibinde hareketsiz yaşayan süngerlerin tamamına yakınının öldüğünü söylüyor. Aynı şekilde kırmızı mercanların çoğunluğu da ölmüş. Denizi temizleyen, deniz suyunu süzerek beslenen midyelerin çok ciddi bir kısmı da hayatını kaybetmiş. Yani atıklarımızı temizleyen midyeler, kirliliğimize daha fazla dayanamadılar. Yine; atıkları ayıran ve dönüştüren deniz patlıcanlarının da çoğunun yaşamını kaybettiğini söylüyor Mustafa Bey. Sürünerek pinaların (çok büyük bir midye) kabuklarının üstüne tırmanıp nefes almaya çalıştıklarını anlatıyor.
Gelelim balıklara. Nisan sonuna kadar balıkların hızla öldüğünü anlatıyor Prof. Mustafa Sarı. Ama sonrasında hızla müsilajın yoğun olduğu bölgelerden kaçıp, kendilerine yeni yaşam alanları bulmuşlar. Dolayısıyla balık ölümü şu an durmuş gibi. Çok şükür. Ama balıkların deniz diplerine bıraktıkları yumurtaları, yani yavruları -zira şu an üreme dönemleri- ölmeye devam ediyor. Mustafa Bey, “Bunun sonucunu da önümüzdeki yıllarda göreceğiz. 2-3 yıl içinde balıkçılıkta çok ciddi düşüş olacak bu yüzden” diyor.
ÇIRÇIRIN UMUDU
Bu yazıyı Mustafa Bey’in anlattığı şu hikayeyle bitirmek istiyorum: “İki haftadır her daldığımda çırçır balığı ile karşılaşıyorum. Müsilaj kümelerini kullanarak yuva yapmaya çalışıyor bu balık türü. Neslini devam ettirebilmek için adeta böyle bir yöntem bulmuş. Direniyor. Müsilaja rağmen hayata tutunmaya çalışıyor. Şimdi o çırçırın bu mücadelesini gördükten sonra, bizler nasıl pes ederiz? Buna hakkımız yok! Çırçırın umudu varsa, bizim de umudumuz olmalı. Ona yardım etmek boynumuzun borcu.”