"Türkiye’nin en sürdürülebilir deterjanı biziz. Türkiye’nin en doğa dostu bankası biziz. Türkiye’nin en çevreci tuvalet kağıdı biziz.”
Hakikaten bıktık. Artık “sürdürülebilir, yeşil, çevreci, doğa dostu” kelimelerini duyamayacak hale geldik. Birincisi, bu kadar kolay ve bu kadar sık kullanıldığı için. İkincisi; ne anlama geldiği, ne demek istedikleri tam olarak belli olmadığı için. Üçüncüsü ve en önemlisi ise neye dayanarak söyledikleri bilinmediği için. Yani halk arası tabirle “dayanaksız attıkları” için! Bu iddialarda bulunmak bu kadar kolay olmamalı. Her şeyden önce bizlerin, yani tüketicilerin yanıltılmasına ve daha kötüsü artık hiçbir iddiaya inanmamasına sebep oluyor. Sonuç olarak bu kelimelerin kullanıldığı her yerden uzaklaşıyoruz, artık duymak bile istemiyoruz. Bir markanın çevreye zarar verip vermediğiyle ilgilenmeyecek hale geliyoruz. O yüzden bu iddialarda bulunanlar farkında olmadan çevreye en çok zarar verenler oluyor aslında.
YEŞİL AKLAMA
Şükür ki bu kadar kolay atıp tutmak artık mümkün olmayacak. Bugüne kadar ‘sürdürülebilirlik’ ile ilgili iddialar konusunda bir kanıtlama ve denetleme merkezi yoktu. Ama bundan böyle var. Türkiye’nin ilk Geri Kazanım Test ve Araştırma Merkezi (GETAM), bu ay itibariyle çalışmaya başlıyor. Bir sivil toplum kuruluşu olan ÇEVKO’nun (Çevre Koruma ve Ambalaj Atıkları Değerlendirme Vakfı); Yıldız Teknik Üniversitesi bünyesinde, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve İstanbul Kalkınma Ajansı desteğiyle ve de iki uluslararası kurumun (Unilever ve Coca Cola) işbirliğiyle hayata geçirdiği GETAM, uluslararası standartlara ve akreditasyon kurallarına göre kurulmuş. Üniversitenin laboratuvarında ambalajların / ürünlerin geri dönüştürülebilir olup olmadığı artık testlerle belirlenecek. Bu testlere tabi tutulmayan hiçbir marka artık “ambalajlarımız yüzde 100 geri dönüştürülebilir” diyemeyecek. Ki buna dünyada “yeşil aklama (green washing)” deniyor.
NE KADAR GERİ DÖNÜŞTÜRÜLEBİLİR?
“GETAM olarak önceliğimiz PET dışı yani PE ve PP türevi plastikler. Bunlar kısa sürede yapılıp sonuçlanabilecek analizler. Günümüzde tüketiciler, satın aldıkları ürünlerin çevreye olan etkilerini giderek daha fazla sorguluyor. Bu yüzden firmalar mecburen geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilmiş ambalaj kullanımına giderek daha fazla önem veriyor” diyor ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer. Ambalajlarda yüzde kaç oranında geri dönüştürülmüş malzeme kullanıldığı da testlerle tespit edilecek. Zira geri dönüştürülmüş maddelerin oranı, o ambalajın ne kadar geri dönüştürülebileceğini belirliyor. “ GETAM’da bir de atık ve plastik malzemelerde biyo-bozunurluk testi yapılacak. ‘Doğada bozunabilir’ olduğu iddia edilen plastik atıkların öyle olup olmadığı laboratuvar ortamında kanıtlanacak. Bazı maddeler gözle görünür şekilde doğada kendiliğinden kaybolsa da, içindeki bazı maddeler tehlikeli olabiliyor. 4’üncü kategori ise mikrobiyal testler” diyor Mete İmer. Bunların amacı da ambalajlarda kullanılan malzemelerin sağlık açısından güvenilirliğini belirlemek. Özellikle içine gıda koyulacak ambalajlar için bu yaşamsal önemde.
DENETİM VE YAPTIRIM ŞART!
Aslında bundan bir yıl önce Ticaret Bakanlığı ‘Çevreye İlişkin Beyanlar İçeren Reklamlar Hakkında Kılavuz’ yayınlamış. Reklam verenler ve ajanslar için bu tür iddiaların bilimsel olarak kanıtlanabilir nitelikte olması gerektiğini belirten bu kılavuz, elbette önemli. Ancak buna yaptırımlar ve denetim eşlik etmediği için, yeterli caydırıcılıkta değil. “Zamanla resmi otoriteler de dâhil olacak ve bir markanın bu iddialarda bulunabilmesi için akredite olmuş bir kurumdan belge alması gerekecek” diye ekliyor Mete Bey. Bugün yurtdışında da bu testlerin yeni yeni uygulanmaya başladığını, Almanya ve İspanya’nın öncülük ettiğini söylüyor. “Dolayısıyla başka ülkelerden de merkezimize bu testlerin yapılması için talep gelebilir, bu da ülkemiz açısından büyük bir katma değer” diyor.
YEŞİL ANLAŞMA KRİTERLERİ GELİYOR
Şunu unutmamak gerekiyor: Çok yakında zaten tüm üreticiler çevre kriterlerine mecburen uymak zorunda kalacak. Zira Avrupa Birliği’nin (AB) 2019 sonunda imzaladığı “Yeşil Anlaşma (Mutabakat)” sadece kendi içlerinde belli çevre düzenlemeleri getirmiyor. Karbon emisyonlarını 2030 yılına kadar yüzde 55 oranında azaltma hedefi olan bu anlaşma, diğer ülkelerle yaptıkları ticarette yani içeriye giren ürünlere de bu kuralları uyguluyor. Dolayısıyla Türkiye eğer bu uluslararası çevre kriterlerine uymazsa, AB ülkelerine ihraç ettiği ürünler için yılda 1-1.5 milyar Euro’ya kadar karbon cezası ödemek zorunda kalacak. Kaldı ki artık sadece ürünün kendisi değil, paketlendiği materyal, taşındığı kamyon bile bu kurallara tabi. Dahası; uluslararası bankalar ve kuruluşlar da sadece ‘sürdürülebilir kalkınma’ kriterlerine uyan ülkelere fon vermeye başladılar. Yani buna uyumlanmayan, uluslararası rekabet gücünü tamamen kaybedecek. Tam da bu yüzden bu kurallara uymak bir kurum için artık bir tercih değil, bir mecburiyet. Kısacası kendini gerçekten dönüştürmeyen, çevreye-insana duyarlı olmayan bir marka bundan böyle ne kalıcı olabilir ne de tüketiciye erişebilir. Artık Hanya da Konya da ortada.