İçinde bulunduğumuz ve boğulduğumuz birçok sorun var. Herkes siyaseti, ekonomiyi, güvenliği, trafiği vs. yani “sonuçları” konuşup duruyor. Topraktan, havadan, sudan bahsedince hayatın dışından, gereksiz, ufak tefek şeylerden konuşuyormuş muamelesi görüyorsunuz. Oysaki gündemdeki o sorunların sebebinin ve dolayısıyla çözümünün tam da o gereksiz görülen şeylerde olduğunu söylesem? Çevreye ve diğer canlılara nasıl davranıyorsak, sonuçlarını bireysel ve hep birlikte yaşıyoruz.
İNSAN ÜRETMİYOR YETİŞTİRİYOR
“Biliyorsunuz hep derler, bir köpeğe tecavüz eden sonrasında bir çocuğa da tecavüz eder. Çünkü bir canlıya nasıl davranıyorsanız, tüm canlılara öyle davranırsınız. Günün bir kısmında ekosisteme zarar verip, sonra hiçbir şey olmamış gibi hayatınıza devam edemezsiniz çünkü o verdiğiniz zarar hayatınızın tüm alanında kendisini gösterir. Karşınıza farklı şekillerde gelir. Hepimiz ortak bir kader içindeyiz” diyor, Yeditepe Üniversitesi’nde Misafir Öğretim Üyesi Dr. Kiraz Özdoğan. Bu hafta Gastronometro Kahvaltı Buluşmaları’nda dinleme şansı bulduğum Sosyolog Kiraz Özdoğan, “Tarım insan dışındakilere ne yapar?” sorusu üzerine kurduğu tezinde, yaşamın bir bütün olduğunu, her bir parçayla kurduğunuz bağın her şeyle bağınızı etkilediğini çok çarpıcı örnekler vererek anlatıyor. Özellikle üzerinde durduğu tarımda ‘kullanılan’ canlıların görülmeleri -haklarının gözetilmesigerektiğini söylüyor. “Örneğin hep ‘köylü üretti, süt üreticileri vs.’ gibi tanımlar kullanıyoruz. Oysaki insan yetiştirir, üretmez. Üreten topraktır ya da mesela o inektir. Diğer canlıları ve tüm eko-sistemi yok sayıyor, hatta onları fabrikada üretilmiş standart - mekanik birer nesne gibi görüyoruz. Sadece insan merkezli düşünüyoruz” diyerek devam ediyor.
SUNİ DÖLLENME
Dr. Kiraz Özdoğan “canlılardan” bahsederken sadece hayvanlardan bahsetmiyor elbette. Bitkileri ve toprağı-havayı-suyu da yani tüm tabiatı kapsıyor. “Daha fazla süt için inekleri suni dölleme yoluyla sürekli döllerken ve doğal yolla çiftleşme haklarını gasp ediyoruz. Domateslere de suni tozlanmayla aynı şeyi yapıyoruz. Bir tohumun en doğal hakkı olan tozlanmayı elinden alıyoruz” diyerek çok çarpıcı bir örnek veriyor. Özellikle akıllı tarım, topraksız tarım uygulamalarında nasıl bitkilerin topraksızhavasız- susuz bırakıldığını anlatarak devam ediyor. “İşte bizler sadece kendimizi, sadece insan odaklı yaşamayı sürdürürken başımıza gelen sayısız doğal afetten eşitsizliklere, yoksulluğa, hastalıklara ve hatta savaşlara kadar tüm bu sorunların kökü bizim etrafımıza olan bu tavrımız. Başımıza gelen hiçbir şeye şaşırmamalıyız” diyerek son noktayı koyuyor.
BAKARKEN GÖR
Peki çözüm ne? Çok geç kalmadık mı? “Her şeyden önce kullandığımız dili değiştirmeliyiz çünkü dil algıyı yaratır, o da gerçekliği. ‘Domates üretiyorum’ yerine ‘domates yetiştiriyorum’, ‘süt üretiyorum’ yerine ‘süt sağıyorum’ derseniz ineğe, toprağa iade-i itibarda bulunmuş, onları yok saymamış olursunuz. 2’ncisi; bir yerden başlamak zorundayız ve tanışıklık önemli bir başlangıçtır. Ağaca, kuşa, taşa daha dikkatle ve onların canlı olduğunu gözeterek bakarsanız, ilişki kurarsınız. En azından onlara zarar vermeyi bırakırsınız” diyor. Ağacı yanlış budayarak hem onu hasta ettiğinizi hem de dallarına konan kuşların yuvasız kaldığını fark etmek gibi. Yeter ki bakarken görmeyi seçelim.
O SERÇE BİRİCİK
Sosyolog Kiraz Özdoğan her canlıya ‘biricik’ olarak bakmayı da çok vurguluyor. “Nasıl ki sizin çocuğunuzu alıp başka bir çocuk ya da beslediğiniz kedi yerine başka bir kedi versek yerini doldurmazsa… Bu tüm hayvanlar ve bitkiler için geçerlidir. Yediğin o domates biricik, ondan başka yok. Gördüğün o serçe tek, kendine özgü. Ondan başka yok. İşte bunları fark edersek, tarımı-hayvancılığı da yani aslında yaşamayı da diğer canlılarla birlikte yapacağız” diyerek bizleri yüksek bir farkındalığa davet ediyor. Söyleyecek sonsuz cümle var. Ama yerimiz dar. Mevcut düzende, baktığımız şeyi görmüyoruz. Aldığımız şeyi üreteni bilmiyoruz. Yediğimiz şeyin nereden geldiği hakkında fikrimiz yok. Bize söylenenlere/üzerinde yazanlara inanmayı seçiyoruz. Dahası; o ürünü bize sağlayan hayvanın ne bedeller ödediğinin farkında bile değiliz. Kaynakla, özle bağımızı tamamen kaybettik. Tüm canlılarla ve birbirimizle var olan o bağlar koptu gitti. Artık bağlanamıyoruz. Öyle olunca da etrafımıza ve diğer canlılara sadece zarar vererek, yakıp yıkarak yaşıyoruz. Birçoğumuz tüm bunların farkında bile değiliz. Kiraz Hanım’ın dediği gibi, işe en baştan başlamalıyız: Tanışmalıyız. Bugün, tüm canlılara içimizden bir selam vererek işe başlayabiliriz. 5 kişi de olsak, büyük bir katkıdır dünyaya.