İçinden geçtiğimiz bu süreç, bir ‘yeniden doğuş’. Kendiyle yüzleşme, eksiklerini-hatalarını görme, iyileşme, güçlenme ve çok daha güçlü doğma süreci. Şimdi deprem bölgesine yani bu ülkeyi asıl besleyen, ayakta tutan o topraklara sahip çıkma, köklerimize çok daha güçlü sarılma vakti.
BÖLGE DEĞİL TÜM TÜRKİYE
Bunun için de her şeyden önce bu depremi sadece bir bölgede yaşanmış gibi düşünmememiz gerekiyor. Zaten birincisi; afet bölgesinden büyük şehirlere çok yoğun bir göç başlamış durumda. Şu an Mersin’de 500 bin Hataylı var. Malatya nüfusunun yüzde 40’ı Elazığ’da. Dolayısıyla bu; tüm Türkiye’yi kapsayan bir dönüşüm.
Birçok uluslararası araştırmanın vardığı ortak sonuç ise şu: Bir yerden göç olduğunda o bölgeye 3 yıl içinde geri göç hareketi başlatamazsanız, sonrasında geri dönüş oranı yüzde 20’de kalıyor. Yani o topraklar yüzde 80 insan, yaşam ve üretim kaybına uğruyor. İkincisi; afet bölgesi Türkiye’nin ana damarı. Mesela ülkedeki yaş sebzenin yüzde 20’si Hatay’da üretiliyor. Uzmanlar Türkiye ekonomisinin yüzde 10’unun, ihracatının da yüzde 11’inin bu bölgeden geldiğini söylüyor.
Bu da demektir ki; o bölgede üretim durduğunda, tüm memleket durur. Üçüncüsü; acilen yarına odaklanmalıyız. Bugün evet çok büyük kayıplarımız var. Ama hemen orta ve uzun vadeye bakmazsak, geleceği de kaybetmiş olacağız. 1 gün bile kaybetmeden bölge insanları için kalıcı barınma, çalışma, üretme alanları yaratmaya başlamazsak, yukarıdaki bilimsel rakama göre bu devasa bölgenin yüzde 80’ini terk etmiş olacağız.
KALICI ÇÖZÜM ŞART!
Dördüncüsü; içinde bulunduğumuz “yeni dünya” çok çeşitli afetlere gebe. Hep yazıp çizdiğim gibi, insanoğlunun kurmuş olduğu sağlıksız düzen, pandemiden doğal afetlere, sayısız felaket doğuruyor. Dolayısıyla bu yeni duruma göre kalıcı, sürdürülebilir çözümler bulmamız gerekiyor. İlk yardımdan mimariye, eğitimden sağlığa, tüm sektörleri kapsayan, kriz dönemlerinde hızla devreye girecek sürekli, kapsayıcı platformlar şart. Bu platformlar da kişilerden azade, siyaset-üstü, kurumsallaşmış yapılar olmalı ki etkileri sınırlı ve geçici olmasın. Başarılı olabilmeleri için de işleri delege etmeyi, kurumlara/kuruluşlara daha çok yetki ve otorite vermeyi, yani ademi-merkeziyetçiliği öğrenmek zorundayız.
İŞ DÜNYASI VE SİVİL TOPLUM HAREKETE GEÇTİ
Habitat Derneği, tam da bu anlayışla kolları sıvamış. 25 yıllık çok deneyimli bir sivil toplum kuruluşu ve kalkınma örgütü olan dernek; sayısız kurum ve kuruluşla (kamu ve özel) işbirlikleri kurarak bölgeye nefes olmuş. Depremin ertesi günü gittikleri afet bölgesinde önce Enerjisa ve Viveka ile birlikte termal kameralarla sokakların görüntüsünü çekip durum tespiti yapmışlar. Sonra hemen Tüsiad, Türkonfed, Kagider, Endeavor- Türkiye, İngev (İnsani Gelişme Vakfı) ve İzmir Sanayici ve İş İnsanları Derneği ile birlikte bir konsorsiyum kurmuşlar. Bölge için ilk yardım malzemeleri toplayıp aktarmışlar. Yerel yönetimlerle de birebir görüşerek tüm ihtiyaçları öğrenmeye çalışmışlar.
HAYATI DEVAM ETTİRMEK İÇİN
- İlk günlerin sıcaklığını atlatır atlatmaz ise geleceği kurtarmak için harekete geçmişler. “Bölgede yaşamın devam edebilmesi için 3 yaşamsal konu var. 1- İnsanlar için kalıcı ve insanca yaşayabilecekleri bir yaşam alanı yaratmak. 2- Bölgede çalışmaüretme mekanları yok olmuş insanların çalışmaya devam edebilmeleri için ortak iş alanları oluşturmak. 3- Gençler başta olmak üzere bölge insanları için acilen istihdam yaratmak. Aksi takdirde göç ettikleri yerden geri dönmeyeceklerdir. Bu da o bölgenin tamamen kuruması demektir” diyor Habitat Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sezai Hazır.
- Bu saydıklarından 1’incisi için, kalıcı konteyner kentlerin kurulmasına destek vermek üzere Türkonfed ve Sedefed’le (Sektörel Dernekler Federasyonu) birlikte ilk pilot proje olarak Hatay Samandağ’a 200 konteyner yollamışlar. 2’nci ihtiyaç için ortak çalışma alanları/ofisler oluşturmaya başlamışlar. Bu mekanları üniversiteye hazırlanan öğrencilerden mali müşavirlere-avukatlara, çalışma ihtiyacı duyan herkese açıyorlar.
KADIN İSTİHDAMINA DESTEK
3’üncü ihtiyaç için ise, işe kadın kooperatiflerinden başlamışlar. Visa ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Fonu (UNDP) ile birlikte; hem bölgedeki hem göç alan şehirlerdeki kadın kooperatiflerine finansal destek veriyorlar. Aynı zamanda teknolojik altyapı sağlayıp, ürünlerini online satmalarını ve kargolayıp göndermelerini sağlıyorlar. Göç edilen şehirlerdeki kooperatifleri geliştirmek için de makine yardımından temel ihtiyaçlara, her türlü desteği sağlamaya çalışıyorlar. “İstihdam sağlamanın en güçlü yollarından biri ise, bölgedeki çalışan kesime 6 ay-1 yıllık maaşını devletle iş dünyasının el ele vererek ödemesi. Buna ek olarak, Batı’da kümelenmiş olan fabrikaların bu bölgeye taşınması, bölgede ticari kentlerin kurulması gerekiyor. Ki bu, İstanbul gibi deprem riski yüksek olan bölgelerde tüm sanayinin toplanmış olmasına da bir son verir” diyor Sezai Bey.
GÖNÜL BAĞI
Elbette eğitim de bölgede yaşamın sürebilmesi için en yaşamsal konulardan. Bu yüzden Habitat ve Vodafone -zaten birlikte yürütmekte oldukları- “okullara teknoloji sınıfları kurma” projesini hemen deprem bölgesine uyarlamışlar. Mobil araçları da köyleri dolaşarak çocuklara teknoloji eğitimi verecek. Sezai Bey tüm sivil toplum kuruluşlarını ve iş dünyasını acilen bütün kaynaklarını ve enerjilerini bölgeye aktarmaya davet ediyor. “Gün, köklerimizle gönül bağımızı hatırlama ve güçlendirme günü” diyerek sözlerini bitiriyor.