Hepimiz çok alıştık, cep telefonumuzun yeni sürümü çıkınca hemen eskisini atıp, koşa koşa yenisini almaya. Hem de taksit maksit, kendimizi bin bir türlü zorluğa sokmak pahasına. Peki size sadece bir kere cep telefonu satın alıp, sonrasında zaman zaman program yükleyerek aynı aleti bir ömür kullanabileceğinizi söylesem? Hatta hiç telefon satın almayıp, güvenli bir şekilde telefon kiralayabileceğinizi anlatsam? Bu hikaye değil, gerçek. Hem de sadece telefon değil, televizyondan çamaşır makinesine kadar tüm eşyalar için geçerli. Tabii ki önce aklınıza böyle bir düzenin ne kadar hesaplı olduğu gelmiştir. Ama bundan çok daha önemlisi, dünyanın gidişatı için hesaplı. Bir adet cep telefonu için tam 1 milyon 800 bin litre su harcandığını düşününce, ‘al-kullan-at’ modelinden ‘al-kullan-sonsuz kullan’ modeline ÇOK ACİL geçmemiz gerektiği görülüyor.
CEP TELEFONU YENİLEME MERKEZİ
Şu an biliyor musunuz ki; Türkiye’de ‘cep telefonu yenileyen’, lisans almış 18 adet şirket var. Aslında ‘yenileme merkezleri’ ilk kez Ticaret Bakanlığı’nın 22 Ağustos 2020’de yayımladığı yönetmelikle kuruldu. Bunlar eski cep telefonlarını ve tabletleri kameralar altında yenileyip, sertifikaya bağlayarak garantili şekilde ‘yenilenmiş ürün’ olarak satışa sunuyorlar. Cumhurbaşkanı Kararı ile de 30 Eylül 2021’de ‘yenilenmiş cep telefonları’ satın alan tüketicilerin ödedikleri KDV oranı, yüzde 18’den yüzde 1’e düşürüldü. Böylece ‘yenilenmiş ürün’ sistemi teşvik edilmiş oldu. Dolayısıyla bu uygulama hem tüketiciyi koruyor, hem de çok daha az israfa yani yeşil dönüşüme yol açıyor.
EKONOMİYE VE DOĞAYA KATKI
Türkiye’de 2. el telefon piyasası 6 ila 10 milyon adet civarında. Hatta bazı kaynaklarda 20 milyon adet olduğu söyleniyor. “Bu çok büyük bir pazar. Bunlardan bazıları hırsızlık, terör, kaçakçılık gibi yollarla geliyor. Bu satışlardan devletin hiçbir geliri olmadığı gibi, sürdürülebilirlik açısından da hiçbir katkısı yok. İşte devlet tam da bu nedenlerle bu yönetmeliği çıkardı” diyor Sürdürülebilirlik Akademisi Danışma Kurulu Üyesi Emrah İnce. Emrah Bey, bu uygulamanın her şeyden önce çok daha az israfa yol açtığını vurguluyor. Çok yakında yenilenmiş telefonların kendi bireysel mağazalarını da açacakları müjdesini veriyor.
ŞİRKETLER DE KİRALAYACAK
İnce, “Dahası, tıpkı kiralık arabalar gibi artık sıfır telefonlar ve yenilenmiş 2. el telefonlar da kiralanabilecek. Hem de sadece bireyler değil, şirketler de bunu yapmaya başlayacak. Bu da nakit akışı ve finansman açısından çok büyük bir avantaj” diyor. Ayrıca Türkiye serbest bölgede kurulacak bu tip bir yapılanmayla yurtdışından eski telefonları alıp, burada onarıp, tekrar yurtdışına sertifikalı satabilir.
BATI’DA YAYGIN
‘Cep telefonu yenileme’ dünyada ama özellikle Batı’da çok yaygın. Mesela Hollanda başta olmak üzere Avrupa Birliği ülkelerinde bugün yok satan ‘Fairphone’ markası tamamen bu sistem üzerine kurulu. Bu cep telefonu daha en baştan parçaları kolay sökülebilir şekilde üretiliyor ve yanında bir de tamir kiti gönderiliyor. Böylelikle kullanıcı gerektiğinde kendi kendine bir parçayı söküp yenisini takabiliyor. Gereken parçayı ise fabrika ona yolluyor. Eski parça da fabrikaya geri dönüşüm için geri gönderiliyor. Bu şekilde telefon sürekli güncellenebiliyor. Ayrıca kullanılan bütün malzemeler de hem geri dönüşebilir, hem de sömürü düzeninden gelmiyor. Mesela çocuk işçi çalıştırılmaması bunlardan biri.
PLANLI ESKİTME!
Sorun şu ki; birçok şirket yeniden kullanıma imkan vermemek ve tekrar tekrar satış yapabilmek için bilinçli bir üretim şekli benimsemiş durumda. Dr. Uygar Özesmi buna ‘planlı eskitme’ dendiğini söylüyor. Çevre Bilimci ve Good4Trust.org adlı sosyal girişimin kurucusu olan Uygar Bey, “Bu sonsuz tüketimin karşısında durabilecek en doğru çözüm tamir. Bütün tasarımların baştan kolay tamir edilebilir şekilde yapılması lazım” diyor. Bugün çoğumuzun kullandığı malum telefon markasının nasıl bilinçli bir şekilde bunu engellediğini anlatıyor. “Orijinal parça olmadığında aleti tanımayan ve kullandırtmayan, çalıştırmayan bir mekanizma var. Ayrıca kurdukları eko-sistemde tablet-müzik-uygulamalar-telefon hepsi o kadar birbirine bağlı ki sisteme bir kere girdiniz mi çıkmanız çok zor. Başka bir markanın bu eko-sistemin içine girip kendi düzenini kurması ise imkansız” diyor. Markaların çoğunun ‘planlı eskitme’ uygulayarak yedek parçaları pahalı tuttuklarını, böylelikle tüketicinin tamir yerine satın almaya teşvik edildiğini anlatıyor. Çare ise belli: Tüm ülkelerin, parçaların fason üretimini ve mümkün mertebe kiralama yöntemini destekleyen bir politika benimsemesi.